Sürprizlerle dolu sezonun en son maçına geldik. Covid vakaları, sakatlıklar, iniş-çıkışlar, son haftaya kadar süren Playoff savaşları, hakem olayları derken 33 maç haftası geride kaldı. Sezon başında plan yaparken son iki haftada Barcelona ve RM ile karşılaşacak olmak, bu iki takımın işlerini garantiye alma ihtimallerinin yüksek olmasıyla lehimize dönebilir diye düşünmüştük.
Gel gör ki, işini garantiye alan Real Madrid değil Fenerbahçe Beko oldu. Evet hala bu maçı kazanmak istiyoruz ancak kaybetsek bile sezonun ilk bölümünün hedefini tutturmuş durumdayız. Diğer taraftan Real Madrid eğer bu maçı kaybederse işi mucizelere kalacak.
Vesely’nin sakatlığı tabii ki hepimizi bir çok açıdan üzdü. Herhalde tüm Fenerbahçeliler Vesely sağlam kalsın hem Barcelona hem Real Madrid maçlarını kaybedelim tercihini yapardı. Olan oldu ve önümüze bakmak zorundayız.
Real Madrid kendisi açısından hiç beklemediği bir sezon yaşadı. Ne olursa olsun en önemli Playoff hatta F4 adayı olarak gösterilen Real Madrid belki de ilk kez kadro zaafiyeti nedeniyle büyük sıkıntı yaşadı. Son yılların her zaman en zengin kadrosuna sahip olan İspanyollar, bu sene hem Campazzo’nun gitmesi, hem Randolph’un uzun süreli sakatlığı, devamında Llull’un bir türlü sağlıklı kalamaması, Rudy’nin sakatlığı derken kafalarını hiç kaldıramadılar.
Sezon başında Campazzo varken bile oyun kurucu eksiği konuşulan başkent ekibinde Campazzo gittikten sonra bir ekleme yapılmaması gerçekten başta ben olmak üzere çok kişiyi şaşırttı.
15.Hafta Olympiacos maçında Randolph’un sakatlanmasının ardından 16.Hafta Alba ve 17.Hafta A.Efes maçlarını kazanıp ligin ilk bölümünü 12 galibiyet 5 mağlubiyet ile ikinci sırada bitirmişlerdi. Devamında oynadıkları 16 maçta ise tam 9 mağlubiyet aldılar. Campazzo’nun yokluğunu bir şekilde idare edebilseler de, Randolph ile beraber bu eksiklik iyice sorun olmaya başladı.
Oyun kurucu pozisyonunda sezon başında gönderilmesi düşünülen Laprovitola ve genç Alocen ile devam ettiler. Zaman zaman sezonun RM açısından en faydalı 3 oyuncusundan biri olan Abalde de bu pozisyona yardım ediyor. Yine de çok sıkıntılı ve sorunlu bir bölge. Alocen genç, tecrübesiz ve o kadar büyük bir potansiyel değil. Yetenekleri sınırlı bir oyuncu. Laprovitola hücumda bazen takıma fayda sağlasa da savunmada büyük sıkıntı. Bu iki oyuncunun bugün işsiz kalsalar, Euroleague’de herhangi bir takım tarafında transfer edileceklerini düşünmüyorum. Llull ‘un da sakatlık problemlerinden bir türlü kurtulamadığı yerde 1 numara ihtiyaçlarının ne kadar büyük olduğunu söylemeye gerek yok.
2 numara pozisyonunda ise Causer, Rudy, Abalde ve Carroll var. Abalde hariç yaş ortalaması 36 olan bir rotasyondan bahsediyoruz. Carroll çok önemli bir silah ama enerjisi ve gücü onu sınırlı dakikalarda kullanmaya izin veriyor. Bu nedenle Laso genelde onu ilk yarının tamamında yanında tutup, 3.çeyreğin ortaları itibariyle sahaya sürüyor.
Rudy de büyük sakatlık problemleri yaşadı. Yaşı da 36 oldu ve eski Rudy değil. Causeur hiçbir şeyi mükemmel yapmayan ama her şeyi yapan oyunculardan biri ama onun da bu sene iyi bir yılı olduğunu söylemek zor.
Ancak Abalde RM için büyük kazanım oldu. Hem 2 numarada hem 3 numarada değerlendirebilecekleri bir isim. Hatta biraz önce bahsettiğim gibi zaman zaman 1 numaraya da kayabilen, hatta gerekirse 4 numara da oynayabilen bir oyuncu. Topu yönlendirebilen, kendi pozisyonunu yaratabilen, oyun zekası yüksek, fiziği güçlü bir oyuncu. Zaten RM onu alabilmek için ciddi bir buyout ödedi Valencia’ya.
Takımın bu seneki önemli diğer bir kozu da Gabriel Deck. Özellikle Randolph’un sakatlığının ardından takım içindeki rolü ve sorumluluğu arttı. Randolph’a kadar 4,5 sayı ortalaması ile oynayan Deck, Randolph’dan sonra 10,4 sayı ortalaması tutturmuş durumda. Bundan daha çarpıcı olan ise verimlilik sayıları. İlk bölümde 4,7 verimlilik ortalaması ile oynarken , ikinci bölümde bu sayı 13,9 a çıktı. Önceden Laso ondan sadece sırtı dönük oyunlarda yararlanırken, artık perimetrenin dışından ceza şutlarını sokmakta, yüzü dönük potaya gitmekte ve hızlı hücum bitirmekte de kullanıyor. 3 Numara pozisyonuna göre oldukça güçlü bir fiziği olması atletik yetenekleriyle takımın Tavares ile beraber en önemli kozlarından.
Yine Randolph’un sakatlanması ile beraber görev ve sorumlulukları artan bir diğer oyuncu da Thomkins. Randolph varken Tavares’i de yedekleme görevi vardı. İyice kalınlaşan fiziğine rağmen hala önemli bir 4 numara hücumcusu. Özellikle 3 sayılık bölgeden önemli bir silah ve çok iyi bir ribaundcu. Orta mesafe şutlarını da arada kullandığını da belirtelim.
Tavares bu ligin en dominant oyuncularından biri. Sadece 2.20 cmlik boyu ile değil, çok uzun kolları, çok büyük elleri ve geniş omuzları ile büyük bir silah. Potaya yakın aldığında onu durdurmak imkansız. Yine de birebir oynamayı çok sevmeyen bir uzun. Daha çok asist üzerinden sayıya gidiyor, ya da hücum ribaundları üzerinden. Saras’ın Zalgiris’teyken, Davies ile onu denize döktüğü maçı çok iyi hatırlarım. Orta mesafe şutu ile onu dışarı çekip, çok yaklaşırsa topu yere vurup yanından geçerek potaya gitmiş, biraz uzak kalırsa şutla cezalandırmıştı. Tavares ne kadar büyük bir koz olsa da, onu cezalandırma şansınız da bir o kadar var.
Ligin ilk 10 sırasındaki takımlara karşı yaptığı 17 karşılaşmada 11 mağlubiyet aldılar ve bu karşılaşmaların tamamında rakiplerinden kötü şut attılar.
Savunmada ligin iyi takımlarından biri olsalar da (savunma verimliliğinde 4. en iyi takım ) hücumda o kadar yaratıcı ve skorer değiller. Özellikle yaratıcı kısa eksikliği nedeniyle daha çok 3 sayılık atışlara yöneliyorlar. Zaten kullandığı şutların dağılımına bakıldığında 3 sayılık atışları en çok kullanan takım onlar. Çok sayı kullanmalarına rağmen hiç de iyi yüzdeleri yok. Ortalamaları sadece %36,5 ama bundan daha beteri kazanırken dahi %36,1 ile atıyor olmaları. 2 Sayılık atış yüzdelerinde ise 56,1 ile en iyi 5 takımı içindeler.
Yazının tamamında kısa rotasyonundaki sıkıntılarından bahsettim. Nando, Marko ve Lorenzo ile onlara bu konuda üstünlük sağlamak zorundayız. Ne kadar dört numarada sadece Thomkins olsa da, Deck ve Garuba’dan da destek alıyorlar. 3-4-5 numara eşleşmelerinde galip gelme şansımız pek yok. Sadece bir şekilde orta mesafe şutu ile Tavares’i zorlayacak ve ekstra oynayacak bir O’Quinn haricinde ümidim zayıf. Pierre’in de Deck ve Taylor’a avantaj yakalayabileceğini de sanmıyorum.
Eğer kısalarımız ile oyunu domine edemezsek Vesely’nin olmadığı yerde uzunlardan bizi denize dökebilirler. Barcelona maçından da bir ilham alıp oyunu sertleştirmeleri de kuvvetli bir ihtimal.
İyi hücum edip rakibe boş atış şansı vermeden savunma yapmak zorundayız. Tavares’i potadan uzaklaştırmalı ve Laprovitola’nın üzerine sürekli hücum etmeliyiz.
Ne kadar ölüm kalım maçı olmasa da, hem Efes ile eşleşmekten kaçmak hem de Milan’ın Efes’e yenilmesi durumunda saha avantajını alabilmek adına ve en önemlisi Vesely yokken de bu takımın maç kazanabileceğini gösterebilmek için çok önemli bir galibiyet olacağını belirtmek istiyorum.
Umarım sakatlık olmadan ve hakemlerin maça çok etki etmediği bir karşılaşma olur.
Herkese iyi seyirler.
Basketbolla kalın.