Umut ve heyecanla başladığımız çift maç haftasından kalp kırıklığı yaratan 2 mağlubiyetle ayrıldık. İki maçı da kazanabilecek durumda olmak bu kalp kırıklığına neden oldu demek doğru bir tanımlama olacaktır.
Bu 4 maçlık periyot sonunda Fenerbahçe Beko’nun nasıl maç kazanacağının formülü ortaya çıktı.
- Mutlaka ribaundalarda üstünlük kurmak gerekiyor. Hem savunma ribaundunu net alıp hızlı hücuma çıkıp kolay sayı bulmak, hem de mümkün olduğu kadar hücum ribaundu alıp ikinci şans sayısı fırsatı yaratmak.
- Enerjinin hiç düşmemesi gerekiyor. Özellikle savunmada biran bile gevşeme lüksü yok takımın. Rakibi bozmak ve kolay şut imkanı vermemek ve top çalıp hızlı hücuma gidebilmek için enerjinin çok yüksek olması gerekiyor.
- Takımın point guard ları mutlaka iyi olmak zorunda. Leo Westermann’ın henüz istenilen seviyeye gelmemiş olması, Bobby’nin ilerleyen yaşının da etkisi ile savunmada yarattığı açık tüm yükü Lorenzo Brown ve De Colo üzerine yıkıyor. Bu iki oyuncunun hem top kaybı sayılarını aşağıda tutmaları (özellikle elden top vermemeleri) hem de set hücumlarında yaratıcılıkları sayesinde önce takım arkadaşlarının ardından kendi skorlarını yaratmaları gerekiyor.
- Son olarak ceza şutörlerimize pozisyon yaratıp onların bu şutları yüksek yüzydeyle değerlendirmeleri gerekiyor.
Yarı saha hücumunda Obradovic zamanında olduğu gibi sistemin yarattığı pozisyonlardan çok oyun kurucuların yarattığı pozisyonlar üzerine hücum ettiğimiz için bu şartların sağlanması takımın direk ihtiyacı.
Bu haftaki rakip Panathinaikos belki de son yılların en zayıf kadrosu. Papapetrou gibi tam bir görev adamının bu sene takımın yıldızı konumuna gelmesi de bunun en büyük göstergesi.
Asvel maçları Covid nedeniyle ertelenen rakibimizin 3 maç sonunda tek galibiyeti bulunuyor. İlk hafta deplasmanda Khimki’yi yenerlerken, devamında kendi sahalarında Olympiacos’a çok kötü bir oyunun ardından yenilip Barcelona deplasmanına gittiler. Uzatmaya götürüp büyük mücadele ortaya koydukları Barcelona maçının sonunu getiremeyip ikinci yenilgilerini de aldılar.
Takım potansiyelinin çok yüksek olmaması , oynadıkları basketbolu da belirli kalıplar içinde tutuyor. Bir kaç açıdan da bizim oynadığımız baskebola benzer bir basketbol oynuyorlar.
Yarı sahada onlar da çok sınırlı. Kısa rotasyoları Foster, Nedovic ve Sykes’dan oluşuyor. Foster 3 maç sonunda gayet iyi uyum sağlamış göründü. Hapoel Holon’dan bu sene transfer edilen Amerikalı oyuncu 26 dk ile sahada en çok kalan isim. %50 üç sayı, %54,5 iki sayı yüzdeleri ile maç başına 16,3 sayı üretip takımın en skorer oyuncusu oldu.
Oyun düzenleri ve oyuncu yetenekleri pozisyon üretmeye çok da müsait olmaması nedeniyle maç başı asist sayıları da haliyle düşük. İlk iki maçta toplam 23 asist yapan (14 ve 9) Panathinaikos , Barcelona maçında uzatmaya da gitmenin etkisi ve hızlı hücum sayılarıyla bunu 22 ye taşıdı. Takım içinde en çok asist yapan oyuncunun üç maç sonunda ortalaması sadece 3 ve o isim de Howard Sant-Roos.
Takımın göreceli olarak en güçlü pozisyonu 3 numara. Papapetrou ve Sant-Roos bu sene takımın Foster ile birlikte en önemli üç oyuncusu. Papapetrou sakatlığı nedeniyle bizim maçta oynamayacak bu da Sant-Roos’un dakikalarını ve haliyle sorumluluğunu arttıracaktır. Hem savunmada hem de hücumda tüm enerjisini sahaya döken Sant-Roos istikrarsız şut grafiği nedeniyle bir üst seviyede tutunamadı. Ancak bu tarz oyuncuların özellikle bizim maçlarda normal yüzdelerinin üzerine çıktıklarını unutmamak lazım.
Uzun rotasyonunda yer alan Mitoglou da bu sene çıkış yaşayan bir isim. 25 dakika sahadan kalan Yunan oyuncu 10 sayı 9 ribaund ile oynuyor. Özellikle ribaundlarda fark yaratan uzun forvet, yayın gerisinden de %40 ile üçlük atıyor. Onu da çok gözardı etmemek gerekiyor.
Tarihi maçlar oynadığımız OAKA’da seyirci olmaması büyük avantajımıza. Gerçi orada seyirci varken de neler yaptığımız herkesin hafızasındadır.
Mücadele gücü yüksek , ribaund savaşlarının çetin olduğu, tempolu bir maç bizi bekliyor.
Umarım kazanan taraf biz oluruz.
Herkesi iyi seyirler.
Basketbolla kalın.