ZELJKO OBRADOVIC…

Bu yazı, tamamen kişisel duygularımı ve bolca gözyaşımı içerir. Bir basketbol yazısı beklemeyin, sevdalısından ayrılma yazısıdır bu.

Basketbol ile lisede tanıştım. O zamanlar DSİ’de ,gayet de iyi bir oyuncu olan Göksel Bölükbaşı , sınıf arkadaşım, en yakın arkadaşım, bana basketbol sevgisini veren ilk kişidir.

Oynamak da izlemek de çok hoşuma gitmişti. Caferağa ve Spor Sergi Sarayı ile başladı tutkum. O ortamlarda bulunmak hep çok hoşuma gitti.

Micheal Jordan girdi o dönemde hayatıma. Posterleri duvarlarımı süsledi. Gece yarısı kalkıp maç izlemeler başladı.

Fenerbahçe basketbolu ise hep bir türlü şampiyon olamayan bir figürdü benim için 1980’lerin sonlarında. Ardından Levent Topsakal’lı o müthiş sene.

Türkiye Ligi, NBA derken sonra Euroleague girdi hayatıma 2000’li yıllarda. Euroleague’e girmenin bile ne kadar zor olduğunu, sürekli bir başarının ise neredeyse imkansız olduğunu gördüm.

Ancak bir istisna vardı o yıllarda. Genelde basketbolda kadrolar koçlar sürekli değişirken bir Yunan takımı ve onun koçu istikrarı sürekli koruyan ve her daim başarılı olan bir takım olarak gözüme çarpmaya başladı.

Kimdi bu adam, ne farkı vardı bilmiyordum. Adını biliyordum sadece: Zeljko Obradovic. Herhalde sihirbaz falandı. Gittiği her takımda başarılı olup şampiyon oluyordu. Koçluğa başlama şekli, Partizan’daki efsanevi 1992 sezonu ve devamı gelen şampiyonluklar. Kimsenin yapamadığını yapıyor sürekli zirvede kalıyor, sürekli şampiyon oluyordu.

Uzaktan izleyip farkına vardığım tek şey vardı, o da çok sinirli ve hırslı olduğu.

Panathinaikos maceresının bitmesiyle ‘ya acaba biz alabilir miyiz’ sorusunu kafamdan geçirmeye kalksam da buna pek ihtimal vermiyordum.

Bir sene sonra ise bir rüya gerçek oldu ve Obradovic Fenerbahçe’ye geldi.

Bir türlü yatırımının karşılığını alamayan Fenerbahçe artık başarılı olacak , kupalar kazanacaktı.

Hemen kombineler alındı, oğlum da izlesin diye iki tane birden hem de : )

Bütün maçlara gidildi.

F4 nedir öğrenildi, biletler alındı , gidildi.

Önce bir blog (Ayhan Birlik sağolsun) sonra bu site kuruldu. Yazılar yazıldı , analizler yapıldı.

Deplasmanlara gidildi, hatta birine takım uçağı ile tüm takımla birlikte 🙂

Finaller görüldü, şampiyon olundu.

Ne hayal varsa hepsi gerçek oldu.

Ne söylemişti Zeljko Fenerbahçe’deki hedefi ile ilgili : Bana bir gün gelip diyecekler ki ‘Koç bir sorunumuz var , salondaki bütün kombineler satıldı hiç bilet yok ‘ …

Buydu hedefi Zeljko’nun. Şampiyon olmak değildi, o kupadan zaten 8 tane vardı onda. Önemli olan bir kültür yaratmak istiyordu. Kendisinde eşsiz olan basketbol tutkusunu tüm Fenerbahçe taraftarına yaymak istiyordu.

7 Senenin ardından Obradovic’in bende bıraktığı basketbol anıları değil sadece.

Onu anlamayı başarabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Geldiği gün şunu demiştim yakın arkadaşlarıma : Bugüne kadar tüm gelen koçları eleştirdim. Hepsinin bir yanlış eksiğini buldum. Artık Obradovic geldi ve bugün itibariyle şunu diyebilirim ki, o ne yapsa doğrudur. Onun yaptığı hiçbir şeyi eleştirmeyeceğim.

Bu 7 sene boyunca her yaptığını takip ettim, her söylediğini dinledim. Maçlarda bazen takımı değil sadece onu izledim.

Sadece başarılı bir adam değildi artık benim için Obradovic, aynı zamanda örnek bir insandı. Sadece kendime örnek aldığım değil, oğluma da örnek gösterdiğim insandı.

Suratına tükürük de yese, arkasından bin tane laf da edilse, hiçbir zaman duruşunu bozmuyor, çizgisini koruyordu.

Onunla ilgili her şey benim artık bir parçamdı. O kadar seviyor o kadar inanıyordum ki bir çok arkadaşım benimle dalga geçme seviyesine geldi.

Berlin F4’ünde , takımın kaldığı otele gittiğimizde, Ahmet beni onun karşısındaki masaya oturtup bir süre sonra da yanına götürüp ‘Koç bak bu adam senin büyük hayranın, senin doğum gününde pankartı yaptıran bu çocuk’ dediğinde yıllardır uzaktan aşık olduğu ama bir türlü yanına gitmeye cesaret edemediği kızın yanına gittiğinde duyulan heyecanla , utangaç ve kızarık bir şekilde yanına gitmiş ve hayatımın en unutulmaz anlarından birini yaşamıştım.

Öyle bir etkisi vardı ki çevresine, sadece oyuncularını etkileyip dünyanın en güzel takımını kurmadı, aynı zamanda taraftarı da eğitti, peşinden sürükledi.

Kızdığında, ne kadar korkutup kenarda maç izleyen bizleri bile hazırola geçiriyorsa, gülünce de o kadar insanın içine huzur veriyordu.

Ve evet o pankartı açtığımızda, ayağa kalkıp , önümüzde eğilip, bize teşekkür ettiği an benim için bir çok şampiyonluktan daha değerliydi.

Başarı için her yol mübahtır iğrençliğinin tam tersi bir spor adamıydı. Her zaman önce rakibe ve oyuna saygıyı ön planda tutardı.

Türk sporu için bir mihenk taşıydı. Anlayabilene çok şey öğretti.

Daha yapacağı bir sürü şey vardı ama şartlar onu bu ayrılığa itti.

O akşam haberi aldığımda , koçun söylediği en son umutlar ölür lafı birden mideme oturdu.

Aklımdan bir sürü şey geçmeye başladı. Bir veda bile edememiştik. Ülker Arena’ya bir daha nasıl gelecekti, başka bir takım koçu olacak mıydı, onu tekrar gördüğümde neler hissedecektim ?

Bir devir sona erdi. Ertesi gün program yapalım diyen Çubuklu Analiz ekibine bunu yapamayacağımı henüz duygularımı kontrol edemediğimi iletmiştim. Bana Obradovic gitmiş diyen herkesin karşısında gözümden yaş gelmesini zor engelliyordum.

10 Gün oldu o gideli. Çok sevdiği bu şehirden ve bizden ayrıldı.

Bize öğrettiği her şeyi başka şehirlerde başkalarına da öğretmek üzere bir yıl dinlenmeye karar verdi.

Her zaman en doğru kararı vermişti, yine en doğru kararı verdiğine eminim.

Nereye giderse gitsin, hangi takımı seçerse seçsin benim için her zaman çok değerli olacak.

Bir gün o teenagers adlı barı da açarsa gidip o barda içkimi yudumlayıp belki uzaktan ona sevgi dolu gözlerle bakmaya devam edeceğim.

Hoşçakal koç, bana öğrettiğin her şey için çok teşekkürler..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir