Zalgiris Kaunas basketbolu için teknik olarak çok şey söylenebilir. Daha önceki yazılarda detaylı olarak bunları açıklamıştık. İşin bir de teknik olmayan tarafı var. Buna isterseniz karakter deyin, isterseniz basketbol geleneği deyin ne isterseniz diyebilirsiniz.
Salı akşamı yaşanan anormal maçtan sonra Zalgiris’in mental olarak ayağa kalkması hiç de kolay değildi. Yenilen 33 sayı farktan daha kötüsü maç içinde yaşadıkları çaresizliğin onları çok etkilemiş olmasaydı. Bundan iki türlü dönebilir takımlar, ya çok güçlü ya da tamamen teslim olmuş bir şekilde.
Koç Sarunas Jasikevicius için ne kadar büyük bir hayranlık beslediğimi beni takip edenler gayet iyi bilir. Bu hislerimdeki en önemli etkenler basketbola bakış açısıdır, insanlığıdır, karakteridir. Sadece basketbol ile ilgili değil, basketbol dışı yaşamında da çok önemli bir karakter Litvanyalı koç. Dün akşam hem maç önü koçluğu hem maç içinde birazdan detaylarına gireceğimiz harika yönetiminin daha ötesinde şeyler var.
Maçın hemen başında selâmlaşma seromonisinde gidip tüm Fenerbahçe bench’i ile tek tek sarıldı. Maçın bitiminde yaşanabilecek onca duygu yoğunluğuna rağmen kendi oyuncularının olduğu soyunma odası tarafına değil Fenerbahçe soyunma odası tarafına doğru gitti. Orada neler yaşandı bilemiyoruz.
Maç sonu röportajını görünce bu söylediklerim daha anlamlı hale geliyor. Son 18 Euroleague maçında kendi sahasında yenilmeyen bir takımı, iki gün önce 33 sayı farkla yenildiğin takımı sezonun en önemli yerinde yeniyorsun ve bir parça şahsi gurur yok. Kendinden hiç bahsetmiyor (şu maçı Ergin Ataman’ın oynadığını bir düşünsenize) Oyuncularının verdiği reaksiyonun öneminden ve onlar için ne kadar mutlu olduğunda bahsediyor. Bu reaksiyonun maçın sonucundan çok daha önemli olduğunu, her şeyin yenmek yenilmek olmadığını söylüyor ve işte her zaman gösterdiği saygıyı bir daha göstererek konuşmasını bitiriyor: Kaunas halkı için heyecanlanıyorum. Çünkü Euroleague’in en iyi takımını ve en iyi koçunu iki kez seyretme şansları var.
Şimdi biraz da maça gelelim. Salı günkü maç Zalgiris oyuncularında yarattığı etki gibi Fenerbahçe oyuncularında da bir etki yarattı. Bunun önüne geçmek çok da kolay değil. Ancak iki tarafın da etkisinde en önemli konu aslında Fenerbahçe’nin yaptığı savunma idi. Bu sezonun gerçekten en iyi savunmasını yapmıştı Fenerbahçe. Ve bunu tüm maç boyunca yapmıştı.
Maça 2 üçlük bir ikilik ile 8-2 başlayınca iş tamamen yanlış bir yola saptı. Maç başındaki hava atışında bir çok kişi kendi takımının hava atışını almasını ister. Ben istemem. Hücum ile başlamaktansa savunma ile başlamayı tercih ederim. İyi bir savunma ile başlarsan bu senin tüm maç savunmana yansır. En azından ben böyle düşünüyorum. Fenerbahçe dün maça savunma yaparak başlamadı. Atarak başladı. Maalesef bu bizi çok yanlış bir noktaya götürdü.
Yukarıda bahsettiğim konuların da etkisiyle Zalgiris maça inanılmaz agresif başladı ve bizim gevşek savunmamızın da etkisiyle hücumda ilk maçın aksine çok daha verimli oynamaya başladılar. Pas trafiği de tempo da istedikleri gibi gidiyordu. Bir önceki maçtan en büyük farkları bu tempo idi. Genelde düşük tempo ile düşük pozisyon sayıları ile oynayan bir ekip olduklarını söylemiştik. Bu maç ise çok farklı bir tempoda oynadılar. Hem yarı sahayı hızlı geçip fast break aradılar ve buldular, hem de yarı saha oyununda aşırı tempolu hücum ettiler. İstediklerini de elde etmiş oldular.
Üç çeyrek sonunda 73 sayı buldular. Evet ilk maçta toplam 43 sayı bulan takım bu maçta 3 çeyrekte 73 sayı buldu. Rakibin her attığının girdiğini söyleyenler vardır. Girdi evet ama neden girdi önemli olan bu. Biz izin verdiğimiz için girdi. Basketbolda momentum ve güven çok önemlidir. Attıkça atar, kaçırdıkça kaçırırsın. Zalgiris de aldığa güven ile zor atışları bile sayıya çevirmeye başladı ama tekrar ediyorum buna biz izin verdiğimiz için.
Maçın son bölümüne kadar bir türlü yapmamız gereken savunmayı yapamadık. Ne var ki son zamanların en iyi Fenerbahçe seyircisi vardı dün salonda. Öyle bir gaza getirdiler ki takımı son 8 dakikada inanılmaz bir direnç koydu takım sahaya. İşte o karakter dediğimiz şey bir kez daha girdi devreye. Pes etmedi Fenerbahçe ve maçı berabere noktasına getirdi. Son iki hücumda detaylar ve hakem hataları maçın sonucunu belirledi.
Peki savunmada bu kadar gevşek olan Fenerbahçe hücumda nasıldı? Sakatlıktan dönen Vesely henüz katkı sağlayamıyor ve bu da gayet normal. İlk maçın suskun ismi Kostas ise bu maçta biraz kıpırdandı diyebiliriz ancak hem o hem Kalinic öyle anlarda öyle basit hatalar yaptı ki bir türlü öne geçme şansı yakalayamadık. Maça çok iyi başlayan Guduric-Melih-Green üçlüsü de ilk çeyrekte bulduğumuz 21 sayının 13’ünü atmasına rağmen ondan sonraki dönemde yok oldular. Bir tek Guduric maçın sonlarında doğru çok kritik bir üçlük soktu. Melih ve Green ise bir daha süre almadılar.
Genelde zor anlarda ortaya çıkan Bobby de maalesef bu katkıyı veremedi. Kalinic belki de son bir kaç yılın en kötü performansını sergiledi. 0/5 ile saha içi basket bulamadan ve 3 top kaybı ile maçı tamamladı. Gigi çok iyi bir maç çıkarmasına rağmen Kostas’ın haricinde ona çok destek gelmeyince 3 çeyrekte yapılan o berbat savunmanın da etkisiyle mağlubiyet kaçınılmaz oldu.
Saras harika bir maç yönetti demiştim. Evet harika bir koçluk yaptı. Maç önü takımını hazırlamasını bir kenara bırakalım. En önemli kararı tempoyu arttırarak verdi. Bunun yanında sürekli sırtı dönük oyunlarla potamıza geldi. Davies, Thompson, Ulanovas ve Walkup her hücumda bizi yendi. Ne yardımlar zamanında geldi ne pas açıları kapatıldı ilk maçın aksine. Davies ne zaman iki basket arka arkaya atsa hemen kenara alındı, ona çözüm bulmamıza fırsat vermedi. Bir ara Woklters direksiyona geçti hemen ne olduğunu anlamayalım diye kenara geldi. İlk maçta 12 dakika süre alıp -8 verimlilik ile oynayan Kavaliauskas hiç süre almadı.
Maçın son 8 dakikasında ise gerçek Fenerbahçe’yi izledik. Rotasyonun çok kısalmasına ve yorgunlukların artmasına rağmen rakibe potayı göstermedik. Üç çeyrek 73 sayı atan rakip sadece 9 sayı atabildi ve bu 9 sayı sadece iki saha içi basket ile bulundu, 5 sayıyı çizgiden bulabildiler. Yine de son topta maçı kazanmayı başardılar.
Şimdi bizi çok zorlu iki deplasman maçı bekliyor. Rahatlık yerini tedirginliğe bıraktı. İnanılmaz bir ortamda, inanmış bir seyirci ve takımla mücadele edeceğiz. Evet ben de tedirginim. Ancak takıma ve basketbola güvenim bu tedirginliğimin çok üzerinde. Saras ve Zalgiris ne kadar büyük karakter gösterdilerse, Obradovic ve Fenerbahçe daha büyüğünü gösterecektir. Kendi basketbolumuzu oynayıp enerjimizi sahaya koyup oradan almamız gerekeni alacağız. Bu bir maç da olabilir iki maç da. Fenerbahçe ne yapıp edip olması gereken yere yani Final 4’a gidecektir.