Fenerbahçe Beko bir hafta önce İspanyol devi Real Madrid’e yenilmişti. Dün akşam diğer bir İspanyol devi Barcelona İstanbul’a geldi. Barcelona’nın Anadolu Efes ile girdiği dördüncülük mücadelesinde Fenerbahçe maçı önemli yer tutuyordu. İspanyollar tam anlamıyla hazır gelmişti. Fenerbahçe’nin ise bir önceki mağlubiyetine reaksiyon vermesi bekleniyordu. Konuk ekip maç başında diş göstermek için savunmacı bir beşle çıktı. Pesic kenardan agresif bir yönetime başlayıp tansiyonu takımının lehine çevirmek istedi. Daha ilk dakika dolmadan bir pozisyonda hakeme şiddetli bir itirazda bulundu. İtiraz için üzerine yürüdüğü hakemi seçmişti. Benim de beğendiğim bu sene Euroleague’de maç yönetmeye başlayan genç Litvan hakem Vilius tecrübesiz olabilir ancak cesaretli ve iyi bir hakem. Pesic’in saha ortasına gelerek üzerine hakaretlerle yürümesini affetmedi ve kurt hocayı oyundan attı.
İlk dakikada çıkan bu karmaşa ve Barcelona’nın kurduğu tuzak savunma, önce bozalım sonra oynarız anlayışı Fenerbahçe’yi yıpratırken, Dixon attığı sayılarla takımını ayakta tutuyordu. Ahmet’in iki antrenmanla sahaya çıkması, Lauvergne henüz sakatlığını atlatamaması, rotasyonu daraltmış ve işler ameliyattan dönen Vesely’e kalmıştı. Çek pivot formuna dönemeden zorlu maçlar oynamak zorunda kaldı. Buna karşın Barcelona Claver, Singleton ve Tomic’in aynı anda sahada kaldığı bir beş kullanma avantajı vardı. Bu avantajı kullanıp Fenerbahçe’yi dış oyuna zorladılar. İlk yarıda Dixon dışında dış şutlarda istenen yüzde yakalanamayınca Sarı Lacivertlier adına oyun gittikçe zorlaştı.
Bazı zamanlar oyun içerisinde her şey istediğinizin tersine gelişebilir. Kontrol edemediğiniz bir çok etken aleyhinize bir ortam yaratabilir. Bir takımı bu durumda galibiyete götürecek en büyük etken beraber olma ve inanmadır. Obradovic’in maçtan sonra altını çizdiği gibi, öğrencileri saatlerce konuşulacak hatalar yaptılar ama bir şeyi hep doğru yaptılar. Doğru yaptıkları şey başaracaklarına inanmalarıydı. Melli’nin maç boyunca çok süre alarak, dört ve beş numarada işini aksatmadan yapması, kaçırsa dahi şutunu hep doğru kullanması takımı adına önemli bir artıydı. Birinci devre Dixon’un skor katkısı en çok ihtiyaç duyulan açığı kapatıyordu. İkinci yarıda Sloukas’ın buralar benim, bizi yenemesiniz tavrında koyduğu liderlik ihtiyaçtan fazlasıydı. Az süre alan Melih maç topunu soktu. Guduric gözükmeyen işler yaptı, hızlanan temponun işleyen parçasıydı. Özetle herkes bir biri için yardım etti ve inanarak bir iç saha galibiyetine daha imza attılar. Üçüncü çeyrek bittiğinde 9 sayı farkın Barcelona lehine olduğu ve son çeyreğin beş dakikasına kadar iki eksikle bu farkın devam ettiğini düşündüğümüzde geri dönüşte bu inancın payını söylemek gerekiyor.
Barcelona’nın savunma agresifliğini maç boyunca elden bırakmaması, İçeriyi üçleyerek Fenerbahçe’yi koridor dışına atması bu maçta Sarı Lacivertliler adına ders notları çıkarmak için fırsat oldu. Kenar yönetim başka takımlarla oynarken onlarda Barcelona’da olan açıkların olmadığını not almıştır. Barcelona’nın guard bölgesindeki yetersizliğini tempo ile aşan Fenerbahçe dün akşam yapmadığı bir şeyi yaptı. Vesely’nin de erken oyun dışı kalması nedeniyle içeriyi neredeyse hiç kullanamazken hücum temposunu çok yukarı çekerek bulduğu her fırsatta şut denedi. 17/38 kolay kolay Fenerbahçe istatistik kağıdında göremeyeceğimiz bir üç sayılık oranı. Sloukas’ın 5/5 üç sayılık olmak üzere 22 sayı ve 11 asisti pastanın kreması olurken, eşlik eden Dixon’un 19 sayısı oyun kurucu pozisyonundan 41 sayıyı getirmiş oldu. Datome kritik anlarda attığı 11 sayıyla çift haneyi yakaladı. 15 top kaybının sadece birinin son çeyrekte olması kötünün iyisiydi. Barcelona 90 verimlilik yakaladığı akşamda beş oyuncusundan çift haneli sayılar bulurken, iyi oynadığı akşamda mağlup olarak ilk dört adına ağır bir yara almış oldu. Önümüzdeki çift maç haftasında Fenerbahçe’ye CSKA karşısında başarılar diliyorum.