Sezona gayet iyi başlayan Milan ilk 8 haftada 6 galibiyet alarak play off lara için önemli bir aday olduğunu düşündürmeye başlamıştı. Ki bu 8 haftalık dönemde alınan iki yenilgi Real Madrid ve CSKA gibi iki şampiyonluk adayı takımdandı. Ayrıca deplasmanda alınan görkemli Olympiacos galibiyeti ve son saniyelerde kazanılan Efes ve Khimki maçları ile herşey onlar için yolunda gidiyordu. Taa ki son 3 haftaya kadar.
Son üç haftada zorlu Barcelona ve Zalgiris deplasmanlarındaki mağlubiyetler belki kabul edilebilir ama o maçların getirdiği moralsizlikle son hafta da kendi evlerinde sürpriz bir Gran Canaria mağlubiyeti aldılar ve sıralamada ciddi avantaj kaybettiler. Bu hafta lig lideri Fenerbahçe’ye konuk olduktan sonra ilk yarının sonuna kadar kendi evlerinde oynayacakları Bayern maçı hariç iki zorlu deplasmana daha gidecekler: Panathinaikos ve Maccabi. Bu 4 maçtan 3 mağlubiyetle ayrılmaları gayet muhtemel ki bu sonuçlar onları play off potasından uzaklaştıracaktır.
Rakibimizi tanımak için önce bugüne kadarki rakamlarına biraz bakalım. Bu hafta rakibimizi evinde ve deplasmanda oynadığı maçlara göre değil, galibiyet ve mağlubiyet maçları rakamlarına göre inceledim.
Kazandığı maçlarda olumlu hiçbir istatistiği yok bu haftaki rakibimizin. Hatta ilginçtir ilk üç sırayı girdiği istatistiklerin tamamı olumsuz sırada. Mesela kazanılan maçlarda en çok sayı yiyen (81,3) 2.takım, en az asist yapan (15,7)birinci takım, en düşük yüzdeyle iki sayılık kullanan (%51,7) birinci, en kötü asist/top kayı oranına (132,4) sahip ikinci takımlar. Kazandıkları maçlarda rakipleri ise neredeyse en iyi dereceleri elde etmişler. Onların rakipleri Milan’ın kazandığı maçlarda en verimli 3.takım (87,5) en çok sayı atan 2.takım ( 81,3) , en çok ribaund (36,5) alan birinci takım, en çok hücum ribaundu (13,5) alan 2.takım, en çok savunma ribaundu ( 23) alan 3.takımlar. Bir tek 3 sayılık yüzdelerinde rakiplerini %32,3 ile en kötü 3.takım olarak tutmuşlar. Kaybettikleri maçlarda ise bir çok rakipleri en iyi derecelerdeler.
Takım düzenine bakarsak aslında Khimki&Shved benzeri durum Milan’da da söz konusu. Sezonun en önemli transferlerinden biri olan Mike James ve diğerleri olarak takımı tanımlamak mümkün. Khimki’den farklı olan ise James bir Shved değil, diğerleri diyeceğimiz oyuncuların kalitesi ise Khimki’den çok daha iyi. Aslında Nedovic sakatlık sorunları yaşamamış olsa James takım içinde bu kadar dominant olmayabilirdi. James 35 dk ile sahada en çok kalan oyuncu. Bu sürede 19,5 sayı, 7,4 asist ile takımın lideri. Ayrıca 3 ribaund 1,4 top çalmayı da eklersek gayet güzel istatistikler gibi görünebilir. Ancak bu rakamlara rağmen takımın en verimli oyuncusu değil. Maç başına 18,4 verimlilik tuttururken sadece 24 dakika sahada kalan Gudaitis 20,5 ile takımın en verimli oyuncusu.
James takımın kullandığı toplam atışların %28’ini tek başına kullanıyor. Üstelik bu atışları oldukça düşük yüzdeyle kullanıyor. İki sayılık atışları %43 üç sayılık atışları ise %29,5 ile sayıya çeviriyor. Milan’ın kazandığı maçlarda 2 sayılık atış yüzdesi %38,8 e düşerken 3 sayılık atışlardaki yüzdesi %34,1 e yükseliyor. Kaybettikleri maçlarda ise tam tersi bir durum söz konusu: 2 sayılık atışları %47,7 ye yükselirken, 3 sayılık atışları %25,5 e düşüyor. Bazen son saniye basketleri ile maç kazandırıyor olmasını atlamıyorum ancak o kadar kendine oynuyor ki takımın neye ihtiyacı olduğunu çoğu zaman unutuyor. Genelde daha önceki hiçbir takımında takımın bu kadar net 1.opsiyonu olmamıştı. Baskonia’da bu rolü Darius Adams ile paylaşırken, Panathinaikos’da genelde Calathes’in arkasında kalıyordu. Milan’da da bu görevi Nedovic ile paylaşacakken, onun sakatlığında takım liderliğine tamamen oturmuş durumda. Bunu istediği bir gerçek ancak uygun olup olmadığı konusu bence fazlasıyla tartışmaya açık.
Çok süratli bir oyuncu James, birden hızlanabilme ve patlama gücüne sahip. Kısa boyuna rağmen atletizmi ile fark yaratıyor. Potaya gidişleri çok etkili özellikle açık alan bulursa, ve bu gidişlerde yüksek yüzdeyle bitirebiliyor, bitiremese bile uzunlara asist yaparak pozisyonları sonlandırıyor. En çok eleştirilicek konusu tabi ki şut seçimleri. Her yerden her şekilde atabiliyor. Önünde savunma var mı,mesafe uzak mı , o gün yüzdesi yüksek mi, o sırada 3 sayılık bir atışa ihtiyaç var mı bunların hiçbir önemi yok. Kaldırıp atıyor. Bu bazen rakibi bazense kendilerini bitiriyor.
Takımın geri kalanında aslında potansiyel yüksek. Jerrels ve Bertans görev oyuncusu rollerini kabul ettiler. Savunmada vasat , hücumda da katkı veren oyuncular. Ancak kısa rotasyonundaki en etkili oyuncu tanıdık bir isim olan Micov. İlerleyen yaşına rağmen iyice olgunlaşan Micov takımın en istikrarlı oyuncuların biri. Sahanın her alanında takımına katkı sağlayan Sırp forvet tam bir tamamlayıcı.
4 numara pozisyonundan çok da katkı alamayan Milan’ın pivot rotasyonu ise gayet sert ve faydalı iki oyuncudan oluşuyor. Bunlardan biri daha önce de bahsettiğim Gudaitis. Litvanyalı uzun geçen sene yaptığı çıkışı bu sene de istikrarlı bir şekilde arttırıyor. İkili oyunlardaki başarısı, hücum ribaundları ile ikinci şans sayıları yaratması ve güçlü fiziği sayesinde kapladığı alan ile bu senenin önde gelen pivotlarından biri durumunda. Onu destekleyen Tarchzevski de benzer özellikleri olan bir oyuncu. Takımda bu kadar top kullanmayı seven kısalar varken bu uzunlar sadece pas üzerinden veya kendi ekmeklerini kendileri çıkartarak oynayan oyuncular olması nedeniyle takım olgusuna az zarar veren oyuncular.
Son olarak biraz da Kuzminskas’tan bahsetmek lazım. Geçen sezon ortasında NBA’den geri dönen ve bir çok takımın transfer radarına giren Litvanyalı forvet takıma katkı vermekte zorlanıyor. Sadece 15 dakika sahada kalabilen oyuncu en büyük hayal kırıklığı olarak takımda yer alıyor.
Fenerbahçe gibi savunması ile öne çıkmış bir takıma karşı bu hücum takımının ne yapacağını oldukça merak ediyorum. Bugüne kadar sadece Zalgiris deplasmanında 80 sayının altında kalan Milan yüksek skor da bulsa maçları kaybedebiliyor. 85’er sayı attığı Real Madrid ve CSKA ile 86 sayı attığı Gran Canaria maçlarını kaybetmeyi başardılar.
Takım kurgusu, oynadıkları düzen ve basketbol seviyesi olarak Fenerbahçe’ye rakip olabilecek bir takım gibi durmuyorlar. Ancak özellikle James önderliğinde kısaların gününde olması durumunda her takıma karşı durabilecek yetenekte olduklarını da unutmamak lazım. CSKA ve Real Madrid(ilk çeyrekte 28-13 öndeydiler) maçlarını son çeyreğe kadar başabaş götürüp bu bölümde kaybettiler.
Fenerbahçe sezon başından beri oynadığı düzen basketbolunu oynadığı takdirde rakibe kazanmak için fırsat vermeyecektir. Ancak çok da rahat bir maç olmasını beklemiyorum. Umarım sarı tshirt’leri ile tüm koltukları doldurmuş , enerjisi yüksek bir seyirci önünde güzel bir galibiyete şahit oluruz.