Yunan Tipi Guard: Theodoros PAPALOUKAS
Avrupa’nın dört önemli basketbol ülkesi – Sovyetler Birliği, Yugoslavya, İtalya ve İspanya- 80’li yıllarda müthiş bir basketbol jenerasyonu yetiştirdiler ve o yıllara damga vurdular. Avrupa Şampiyonalarına bakarsak 1981’de Sovyetler Birliği finalde Yugoslavya’yı yenip şampiyon oldu. Aynı şampiyonada İspanyollar yarı final oynadı. 83’de finalin adı İtalya – İspanya idi ve İtalyanlar şampiyon olurken Sovyetler de üçüncülüğü aldı. 85’de Sovyetler sürpriz şekilde finale çıkan Çekoslovakya’yı yenip şampiyon olurken İtalya üçüncü, İspanya da dördüncü oldu. Bu şartlar altında 1987 şampiyonasına gelindi. Şampiyona o yıl Avrupa’nın küçük ve basketbol olarak da son derece iddiasız ülkesi Yunanistan’da yapılacaktı.
Aslında Yunan basketbolu o yıllarda ülkemizde iyi biliniyordu. Gerek “çalenç” turnuvalarında gerek Balkan şampiyonalarında sık karşılaştığımız bir ekipti ve üstünlük sağlayabiliyorduk. Yunanistan 1983 yılında küçük bir atak yaptı ve “çalenç” turnuvasını geçip Avrupa Şampiyonası’na katılmaya hak kazandı. Ancak katıldıkları şampiyonada pek bir varlık gösteremediler ve sonunculuk maçında İsveç’i yenerek 11. olarak turnuvayı kapadılar. Tek dikkat çeken durum Galis adındaki 1.83’lük oyuncularının 33.0 sayı ortalaması ile sayı kralı olmasıydı.
1985’deki şampiyonaya ise “çalenç”i geçip katılamadılar. İki yıl sonraki şampiyona öncesi ev sahibi sıfatının ötesinde bir avantajları yoktu. Zaten dört büyüklerin dışında kimseye şans tanınmıyordu. Bu takımlar şampiyonaya gerçekten müthiş oyuncularla gelmişti. Bazılarını sayarsak; Marciulionis, Volkov, Chomicius, Tkachenko, Valters, Drazen Petrovic, Kukoc, Paspalj, Divac, Radja, San Epifanio, Solozobal, Ferran Martinez, Sibilio, Jimenez, Gentile, Riva, Magnifico vb…
Uzatmayalım, şampiyonada Yunanistan bir ölüm grubuna düştü. Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve İspanya ile aynı gruptaydı. Tek şansları Fransa ve Romanya’yı altlarına alarak dördüncü olmak ve diğer grubun birincisi ile çeyrek final oynayabilmekti. Nitekim bunu başardılar ve diğer grupta birinci olan İtalya ile eşleştiler.
Bundan sonrası ise bir peri masalı adeta. Yunanistan önce İtalya’yı, yarı finalde Yugoslavya’yı, finalde ise Sovyetler Birliği’ni yenerek tarih yazdı. Ülkede yer yerinden oynadı. Ancak birçok otorite bunun dönemsel bir başarı olabileceğine dikkat çekiyordu. Fakat öyle olmadı. O şampiyonada sınıf atlayan Yunanistan daha sonra katıldığı bütün organizasyonlarda devler liginde başa baş mücadele verdi. Nitekim bir sonraki şampiyona olan 1989’da tekrar finale kadar çıkabildiler. 2005’de ise başarılarını tekrarlayarak Avrupa şampiyonu oldular. 2009’da üçüncü oldular. 2007 Dünya Şampiyonası’nda yarı finalde Dream-Team’i yendiler ve ikinci oldular.
1987 şampiyonluğunun sırrı neydi? Kimisi bu başarıyı süper star bir oyuncunun, Galis’in varlığına bağlıyordu. Bir kesim uzun oyuncunun önemini vurguluyor, Yunanistan’ın nihayet Avrupa çapında bir uzun yetiştirdiğine, Fasoulas’a dikkat çekiyordu. Bir başka kesim ise oyun kurucu pozisyonuna odaklanıyor, Giannakis’in sahada adeta bir koç gibi oyunu yönlendirmesini örnek gösteriyordu.
Yunanistan bu şampiyonluğu iyi kullandı. Çok iyi uzunlar ve forvetler yetiştirdiler. Ancak ülke basketbolunun taşıyıcıları kısalar oldu ve Giannakis sonrası, “Yunan tipi guard” terimi doğdu. Bugün hala ülke basketbolunu bu tip oyuncular sürüklüyor. Arkadan yeni bir kuşağın gelip gelmeyeceği belirsiz olsa da Calathes, Spanoulis, Sloukas, Zisis, Mantzaris, hatta belki de Pappas gibi oyuncular bu tip guard geleneğini halen sürdürüyorlar.
Peki, Yunan tipi guard’ın özellikleri nelerdir? Kabaca sayarsak; soğukkanlılık elbette en başta gelen özellik. Hem hızlı geçiş oyununu hem de set oyununu aynı başarıyla oynamak, P&R hücumunda uzmanlaşmak, sıcak oyuncuyu hücumda bulmak, dahası skorer oyuncuyu soğutmadan hücumda aktif olarak tutabilmek, hücumun tıkandığı anlarda işi çözebilecek kadar şut atabilmek ya da penetre edebilmek, faul almayı çok iyi bilmek, ters eşleşmeyi çabuk görebilmek, rakibin zayıf tarafına hücum etmeyi bilmek ve yardım savunmasına zamanında gelmek en başta gelen özellikler. Bu uzun girişten sonra şimdi gelelim bu tip guardların en muhteşemlerinden birine, Theo Papaloukas’ın hikayesine..
Theodoros Papaloukas 8 Mayıs 1977’de Atina’da doğdu. Semtinin takımı Ethnikos Ellinoroson’da basketbola başladı. Bir başka Atina takımı Ampelokipoi’ye geçerek 18 yaşında profesyonel oldu. İlk önemli başarısını transfer olduğu Dafni’de 1998-99 sezonunda takımını 2.ligde şampiyon yaparak elde etti ve o sezon 2. ligin MVP’si seçildi. Artık 1. ligde oynama zamanı gelmişti ve ligin önemli takımlarından birine, Panionios’a transfer oldu. Burada başarılı 2 sezon geçiren ve 2. sezonunda ligin asist kralı olan Theo için bundan sonra büyük bir takımda oynamaktan başka yol yoktu. 2001-02 sezonunda hem büyük bir takıma, Olympiacos’a hem de efsanelerinden biri olacağı Euroleague’e merhaba dedi.
Papaloukas ilk Euroleague maçına 10 Ekim 2001 tarihinde Atina’da Efes Pilsen karşısında çıktı ve daha ilk maçında 10 asist yaparak dikkatleri bir kez daha üzerine çekti. O sezon Olympiacos Top 16’dan yukarı çıkamadı. Yunanistan liginde ise finalde AEK’ya 2-3 kaybettiler. Yetenekli Theo’ya ise bir takım gözlerini dikmişti ve o takımdan sezon bitiminde transfer teklifi aldı. Hayatının en önemli kararlarından birini vererek ülke dışında oynamaya karar verdi ve 6 sezon formasını üzerinden çıkartmayacağı CSKA’da oynamak üzere Moskova’nın yolunu tuttu.
İlk sezonu Papaloukas için Moskova’ya alışma sezonu oldu. Takımın yıldızı 1.85’lik guard J.R.Holden idi. Papaloukas yardımcı bir rol edinmişti ama yine de Moskova’daki ilk sezonunda final four tecrübesine sahip oldu.
Ertesi sezon Papaloukas’ın rolü fazla değişmedi. Bu sefer takıma Holden’ın yanına bir başka Amerikalı yıldız guard Marcus Brown da gelmişti. Papaloukas aynı yardımcı rolünü sürdürdü. Bu sezon bir kez daha final-four tecrübesi yaşadı. Yine finale çıkamamışlardı ama 3. olmayı başardılar.
2004-05 sezonunda Papaloukas yine Brown ve Holden’ın yanında yardımcı roldeydi. Ancak gitgide sorumlulukları ve katkısı artıyordu. Hatta Rusya liginde yılın oyuncusu seçildi. Euroleague’de ise CSKA ile bir kez daha final göremediği bir F4 yaptı. Asıl başarı ise sezon sonu geldi. Yunanistan bahsettiğimiz guard geleneğinin zirvesini yaşıyor, kadrosunda Papaloukas, Zisis, Spanoulis ve Diamantidis gibi oyuncuları aynı anda bulunduruyordu. Nitekim Belgrad’da yapılan Avrupa Şampiyonasında büyük başarı kazanarak şampiyon oldular. Final maçında Yunanistan Almanya’yı 78-62 geçerken Papaloukas 22 sayı ile sahanın en iyisiydi. Diamantidis, Navarro, Nowitzki ve Diaw ile birlikte şampiyonanın beşine seçildi. Artık bir yıldız oyuncuydu. CSKA takımında harika bir sezon onu bekliyordu.
Papaloukas Avrupa Şampiyonası’ndaki başarısını CSKA’da da devam ettirdi. Rolü ve dakikaları iyice artmıştı. 2005-06 sezonunda yine Final-Four yaptılar ve bu sefer şampiyon olarak şeytanın bacağını kırdılar. Papaloukas 18.5 sayı, 4.5 asist ve 3.0 top çalma ortalaması ile Final-Four MVP’si oldu. Aynı sezon bir kez daha Rusya liginde yılın oyuncusu seçildi. Sezon sonunda yine milli takımda unutamayacağı bir başarı onu bekliyordu.
2006 Dünya Şampiyonası Japonya’da yapıldı. ABD takımı yine Dream-Team formatında gelmişti. Kadrosunda yok yoktu. LeBron James, Chris Paul, Chris Bosh, Dwight Howard, Carmelo Anthony, Dwyane Wade şeklinde giden bir kadrosu vardı ve herkes kimin şampiyon olacağını değil ABD ile kimin final oynayacağını merak ediyordu. Yunanistan takımı geçen sene Avrupa Şampiyonu olan guard zengini kadrosuyla gelmişti. Bu sefer kadroda 21 yaşında Schortsanitis adında bir dev vardı ve “Yunan tipi guard”lar böyle bir adamı oynatmayı çok iyi biliyorlardı. Hem ABD hem de Yunanistan gruplarından maç kaybetmeden çıktılar. ABD son 16’da Avustralya’yı 40, çeyrek finalde de Almanya’yı 20 sayı farkla geçti. Herkesin gözleri onların üzerinde olduğundan Yunanistan’ın son 16’da Çin’i 31, çeyrek finalde de Fransa’yı 17 sayı fark ile yenmesi kimsenin dikkatini çekmedi.
1 Eylül 2006’da ABD’nin karşısına yarı finalde çıkan Yunanistan’a kimse şans vermiyordu. Ama NBA yıldızları “Yunan tipi guard”ın ne olduğunu o gün yaşayarak öğrendiler. Papaloukas, Diamantidis ve Spanoulis üçlüsü ABD takımının üzerine kabus gibi çöktü. Papaloukas 12 asist ile Schortsanitis’in 17 dakikada 14 sayı üretmesinde büyük pay sahibiydi. Diamantidis ile beraber Yunan takımına orkestra şefliği yaptı ve Dream-Team’i yenerek finale çıktılar. Çok yıprandıklarından finalde İspanya karşısında tutunamadılar ama turnuva bitiminde herkes şampiyon İspanya’yı değil ABD takımını yenen Yunanistan’ı konuşuyordu. Papaloukas turnuvanın beşine Pau Gasol, Jorge Garbajosa, Carmelo Anthony ve Manu Ginobili ile beraber seçildi. Bir anlamda 2006 yazında dünyanın en iyi 5 oyuncusundan biriydi. Zaten yıl sonunda FIBA tarafından yılın oyuncusu seçilecekti.
Papaloukas kariyerinin zirvesindeydi artık. Euroleague’de 2006-07 sezonunda muhteşem bir normal sezon geçirdi. Bunun sonucunda CSKA normal sezonda sadece 1 yenilgi alarak play-offlara geldi. Play-off’da Maccabi’yi 2-1 ile geçerek bir kez daha F4 yaptılar. Son maçta 14 sayı 10 asist ile direksiyonda yine Papaloukas vardı. Bunun sonucunda 2006-07 sezonunun Euroleague MVP’si oldu. Rusya liginde üst üste 3. kez yılın oyuncusu seçildi. F4’de ilk maçta Unicaja Malaga’yı geçerek bir kez daha finale çıktılar. F4 Atina’da oynanıyordu ve karşılarında Atina takımı Panathinaikos vardı. İki büyük koçun –Obradovic ile Messina’nın– karşılaşmasıydı bu. Ama aynı zamanda “Yunan tipi guard” geleneğinin iki büyük isminin –Papaloukas ile Diamantidis’in- mücadelesiydi. Papaloukas 23 sayı, 8 asist ile çok iyi bir maç çıkarmasına karşın şampiyon 93-91’lik skorla Diamantidis ve Panathinaikos oldu.
2007-08 sezonunda CSKA bir kez daha F4 yaptı. Yine iyi bir sezon geçiren Papaloukas, Euroleague’in ikinci en iyi beşine seçildi. Madrid’deki F4’de CSKA önce Tau Ceramica’yı, ardından Maccabi’yi geçerken Papaloukas da ikinci kez Euroleague şampiyonu olmanın keyfini yaşıyordu.
Bundan sonrasını fazla yazıp çizmeye gerek yok. Artık 30’larında olan Papaloukas’ın kariyeri sonlara yaklaşmaya başlamıştı. 6 sezon formasını giydiği ve 6 sezonda da final-four oynadığı CSKA formasını sezon sonunda çıkardı ve ülkesine, bir anlamda ilk göz ağrısı olan Olympiacos’a döndü. Orada koçu Giannakis idi ve iyi bir normal sezon geçirip play-off’a geldiler. Papaloukas 5.2 ortalama ile normal sezonun asist lideri oldu. Olympiacos, play-off’da eşleştiği Real Madrid’i 3-1 geçerken Papaloukas 7 sezon üst üste Final Four oynamanın keyfini yaşıyordu. Real Madrid ile oynadıkları ilk maçta 13 sayı, 13 asist ile kariyerinin en iyi maçlarından birini çıkardı. Final-Four’un ilk ayağında ise Panathinaikos ile eşleştiler. Bir kez daha Papaloukas – Diamantidis kapışması olacaktı. Ancak Diamantidis’in yanında Spanoulis ve Jasikevicius adında iki yardımcısı daha vardı ve kazanan Diamantidis oldu.
Papaloukas ertesi sezon da takımında kaldı. Takımda Teodosic adında genç bir yardımcısı da vardı ve onunla beraber müthiş bir ikili oldular. Olympiacos Giannakis’in koçluğunda yine F4 yaparken Papaloukas üst üste 8. kez Final-Four oynayarak müthiş bir başarı elde ediyordu. İlk ayakta uzatmada Partizan’ı geçerek finale çıktılar ama Paris’teki finalde Navarro ve arkadaşları galip gelerek kupayı Barcelona’ya götürdüler.
2010-11 sezonunda Olympiacos müthiş bir yatırım yaparak Papaloukas, Teodosic, Spanoulis ve Jamon Gordon guard dörtlüsünü aynı takımda bir araya getirdi. Takımın başında efsane koç Ivkovic vardı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Taraftarlarının Dream-Team olarak gördüğü Olympiacos play-off’da ilk maçı 89-41 gibi akıl almaz bir skorla kazanmasına rağmen Siena’ya 1-3 yenilerek elendi ve F4 dışında kaldı. Bunun sonucunda Olympiacos yönetimi bütçeyi kısma kararı aldı ve bazı oyuncular takımdan ayrıldı (bütçesi kısılan Olympiacos’un sonraki iki sezon üst üste Euroleague’i kazanması ayrı hikaye elbette). Papaloukas da ayrılan oyuncular arasındaydı.
Papaloukas 2011-12 sezonunu Maccabi Tel-Aviv’de David Blatt’ın yönetiminde geçirdi. Yaşı ilerlediğinden artık dakikaları azalmıştı. O sezon play-off’a kadar ilerlediler, play-off’da direnseler de Panathinaikos’a 2-3 yenilmekten kurtulamadılar.
Artık aktif spor yaşamının sonuna gelmişti. Son sezonunda en büyük başarılarını yaşadığı CSKA’ya geri döndü. İlk maçta Olympiacos’a elenip finale çıkamasalar da basketbol yaşamının 9. Final Four’una tanıklık etti ve 36 yaşında bir Avrupa efsanesi olarak spor hayatını noktaladı.
Theodoros Papaloukas, Giannakis ile başlayan Yunan guard geleneğinin Diamantidis ve Spanoulis ile beraber en önemli temsilcisiydi. 2.00 metrelik boyunun sağladığı müthiş saha görüşünü basketbol yaşamı boyunca mükemmel kullandı. Egoist lafı bedeninin üzerinde hiç durmadı. Her zaman oynatmayı düşündü. Uzun boyunun avantajlarını savunmada kullanmayı da ihmal etmedi. Cruyff’dan esinlenirsek Total Basketbol’un en önemli icracılarından biri oldu.
Sevgili HAKAN ÜNSEVEN’e bu keyifli yazısı için basketbolkeyfi.com olarak çok teşekkür ediyoruz.