Geçen sene bizim için önemli olan F4 de yer alabilmekti. Top16’yı 2.sırada bitirmiş , saha avantajını ele geçirmiş ve son şampiyon Maccabi ile eşleşmiştik. Zor geçen ilk maçın ardından rahat bir 2.maç oynamış ve Tel Aviv’de inanılmaz maçın ardından F4’e biletini almıştık. O maçın sonunda yaşadığım sevinci hatırladım dün RM maçı bitişinde. Yerimde duramıyordum, hoplayıp zıplıyordum evin içinde.
Bu sene Top16’ya 7-7 başlayıp, grubu domine edip son 3 haftaya grup liderliğini garantilemiş olarak girdik. Karşımızda en istemediğimiz takım RM vardı. Vesely yoktu, RM çok tecrübeliydi. Büyük bir hücum makinesiydi. Hakemleri etkilemeyi çok iyi biliyorlardı. Bir çok kişinin aklında serinin çok zor geçeceği düşüncesi vardı. Benim de rakip olarak görmek istemediğim ekiplerden ilkiydi RM. İlk maçtan sonra düşünceler değişmeye başladı. İkinci maçtan sonra ise resim tamamen değişti. Ve bence artık resim şu: rakibin kim olduğunun bir önemi yok, neyi iyi yaptığının veya en iyi yaptığının da. Önemli olan bizim ne yapacağımız. Biz bu ligin en iyi takımıyız.
Bütün salona bizden özenip beyaz tshirt’ler dağıtılmıştı. Ancak farketmişsinizdir onları giymeyen çok insan vardı. Bunun nedeni o tshirt’lere beğenmemeleri değil di tabi ki, Laso gibi, oyuncular gibi taraftarların da inancı yoktu. Maça başlayabilecekleri en iyi şekilde başlamış olmalarına rağmen , yani Carroll’ın ilk şutunda üçlük isabeti bulmuş olmasına rağmen eller ayaklar titriyordu. Aynı ilk maçta olduğu gibi skor bulmakta çok zorlanıyordu iki takım da. O kadar sindirmiştik ki onları normalde yaptığı şeyleri yapamaz hale gelmişlerdi.
Aslında hücum şekillerinde kilit noktanın topun içeri girip sonra dışarı çıkması gerektiğini anlamış olmalarına ve bunu uygulamalarına rağmen onlara yaşattığımız özgüven eksikliği nedeniyle boş şutları dahi sokamadılar. Sadece son çeyrekte bir ara arka arkaya 3 üçlük soktuları dönem hariç, hiç ritm yakalayamadılar. Tamam kabul, 5 kısa oynadığımız dönemde bir kaç turnike yedik. Ama kontrolün onların eline geçmesine izin vermedi Obradovic. Hemen düzeni değiştirip tekrar bir seri yakaladık. Hiçbir şekilde hiçbir dönemde seyirciyi arkalarına alıp tufana dönüşmüş hücum performanslarını sergileyemediler. Sert ve her yere yetişen savunmamız onları öyle bunalttı ki gözlerini açamadılar. 3 çeyrek boyunca 14 sayının üzerine çıkamadılar. Normalde neredeyse bir çeyrekte attıkları sayıya 3.çeyrek sonunda ulaştılar. 13-14-13 , belki RM’i bir çeyrekte bu skorlarda tutabilirsiniz, ama 3 çeyrek boyunca onları bu sayılarda tutabilmek hiç kimsenin harcı değil. Ve sadece 7 kişilik rotasyonla bunu yapabilmek gerçekten imkansıza yakın bir şey.
İlk iki maçın etkisiz ismi Ayon takımın en çok topla oynayan (13 top kullandı) en çok ribaund alan, en yüksek verimlilik puanı üreten oyuncusu oldu. Toplam 57 verimililik puanı üreten RM de bu sayının 24 ünü Ayon topladı. Tam 12 oyuncusunu da deneyen Laso’nun tam 5 oyuncusu negatif verimlilik puanı topladı. Geçen sene F4 de bize 6-5 üçlük ile 21 sayı atan Rivers dün akşam -2 , Rudy gibi takımın en önemli oyuncusu -1, en önemli üçlük atıcıları Carroll -1 ile maçı tamamladı.
Herşeyi denedi Laso, tüm oyuncuları, tüm savunmaları, içerden dışardan hücum etmeyi, teknik faul alıp ortamı germeyi, hakemlerin üzerine gitmeyi. Sadece o da değil, Rudy, Reyes, Nocioni ellerinden geleni ardlarına koymadılar.
Ama yetmedi, hazırdık. Herşeye, hem basketbol olarak hem mental olarak. Oyuna gelmedik, sinirlenmedik. Hiçbir oyunlarını yemedik.
Çok önemli bir başlık daha. Hakemleri etki altına alamadılar. Artık karşılarında sıradan bir takım yok. Avrupanın en iyi takımı var. Çalamadılar basit düdükleri, sindiremediler bizi. Hatta bir kaç karar da onların aleyhine bile çaldılar.
Biraz da oyuncularımızdan bahsedelim. Dixon’a olan düşüncem her geçen gün değişiyor. Bu kadar kendine güvenli , bu kadar rahat bir adam olması beni çok şaşırtıyor. Keşke pas yeteneği ve saha görüşü biraz daha iyi olsa, olsun buna da şükür. Onu verimli kullanmak çok önemli, bunu belirleyecek olan da kendisi. Dünkü maçta da ne zaman bir şeyleri zorlamaya başladı hata yaptı, ne zaman oyunun ona gelmesini bekledi o zaman fark yarattı. Hele bir savunma ribaundu var, arka arkaya hücum ribaundları veriyor bir türlü savunma ribaundunu alamıyorduk ki hem Udoh hem de Antic sahadaydı. 3 hücum ribaundundan sonra gitti aldı savunma ribaundunu. O an yüzündeki zafer ifadesi herşeyin açıklamasıydı. Çok kritik anlarda çok kritik sayılar attı. Savunmada hiç geri adım atmadı. Kocaman yüreğiyle kocaman bir basketbol oynadı yine.
Bogdan. İlk yarıda bir türlü şutları girmiyor, bir türlü skora yardımcı olamıyordu ve 0 sayı ile bitirdi. Hiç alışık değiliz onun bu haline. Buna rağmen skorda geri düşmemiş olmamız belki de onun rahat kalmasını sağladı. Ben yapamasam da takım arkadaşlarım yapıyor demiştir mutlaka. Bu arada savunmada işini yapıyor, bütün yardımlara geliyor ve sahada olduğu anlarda yine de katkı veriyordu. İkinci yarının başlamasıyla birlikte gerçek Bogdan geri döndü. Bazen öyle bir oynuyor ki, rakip takıma “beşinize karşı tekim, hadi becerebiliyorsanız durdurun beni” diyor sanki. Önünde kim olursa olsun, ister kısa ister uzun, ister içerden ister dışardan skor atıyor. Dün de yine böyleydi ikinci yarıda. O zamanlarda şu hissi veriyor “lütfen topu Bogdan’a verin”. O şuta kalktığı zaman arkamı yaslanıp “çuf” sesini bekliyorum. Çok büyüdü Bogdan, oyunu ile kişiliği ile liderliği ile. O ilk geldiğinde bu sayfalara yazdığım herşeyin çıkıyor olmasında da ayrıca gurur duyuyorum. Seni izlemek bizim için keyif Bogdan.
Datome. Daha önce bir çok oyuncuda, Obradovic’in elinde başka bir oyuncuya evrilmiş halini gördük. Datome de onlardan biri. Ama o kadar değişti ki oyunu Datome’nin tamamen farklı bir oyuncu izliyor gibiyim. Dün maçta yine inanılmaz bir Datome izletti bize. Öyle her attığını sokmadı, 25 sayı atmadı, ama herkese yardıma gitti, her yere yetişti, yerden kaldırıp üçlüğü soktu, metrelerce geriden koşup bloğu yaptı. Fiziksel oyunda bu kadar rol alıyor olması bana ayrı bir keyif veriyor. Lütfen istatistik kağıdına bakmayın, ordan anlayamazsınız onun neler yaptığın. Asıl topsuz oyunda izleyin, hem hücumda hem savunmada.
Antic. Bu serinin görünmeyen kahramanı. Ama dünkü maçın özellikle ribaundlarda fark yaratan ismiydi. Belki bir iki basit atışı kaçırmış olabilir, ama boşverin lütfen. Onun savunmada yaptıklarına ve hücumda karıştırdığı ribaundlara bakın. Asıl Rudy’nin alnına bakın, Reyes’in midesine. Oralarda da Antic’in izlerini bulabilirsiniz. Eğer bu oyun basketbol dışına çıkacaksa kusura bakma Rudy, Reyes, Antic size bu işin kitabını yazar. Bunu ne hakem görebilir, ne başka biri. Ancak Antic’in görmek istediklerini görebilirsiniz. Bu takımın bir tane abisi var o da Antic. Dün de bu kadar sakin kalmamızın, oyuna gelmememizin bir numaralı nedenidir Antic.
Udoh. Herhalde şu an takım içinde en çok sevilen insandır. Sadece takım içinde mi, Obradovic için durum farklı mıdır, ya da taraftar için. Ya da rakip takım oyuncuları ve hakemler sizce Udoh’a büyük saygı duymuyor mudur? Bir insan bu kadar mı sever bir takımı, bu kadar mı paralar kendini. Üzerindeki yükün ağırlığının bilincinde bu kadar mı katkı sağlar takımına. Takımın geri kalanı için istatistik kağıdına bakmayın anlayamazsınız dedim. Udoh’un istatistik kağıdına bakarsanız bu kadar da olmaz dersiniz. Merak edin bakın, buraya yazmayacağım. Ama oraya bakıp “oha” dedikten sonra kendinizi şunu sorun : Bu adamı bu takım için bu kadar özveri ile oynamaya iten motivasyon nedir?
Kalinic. Bütün sezon şamar oğlanına döndü. Aldığı para, ödenen buyout sürekli gündem oldu. Basketçi değil, büyük fiyasko, yine komisyon döndü.. neler dönmedi ki onun için. Şimdi herkes Kalinic diyor. Kimseye kızmıyorum, kızamam. Biz anlamayız arkadaşlar , ama anlayan biri var. Şunu öğrenin artık, Obradovic bir şey yaptıysa bir bildiği vardır. Şimdi size sezon başında onun hakkında yazdığım yazının linkini vereceğim. Lütfen 5 dakikanızı ayırıp onu bir okuyun. Kalinic’i size anlatmak için değil, Obradovic’e her konuda güvenmeniz için bu yazıyı bir kez daha okumanızı rica ediyorum.
https://www.basketbolkeyfi.com/puzzle-tamamlandi-nikola-kalinic/
Sloukas. Belki ilk iki maça göre biraz daha silik kalmış olabilir, belki şutları sokamamış da olabilir. Ama öyle yerlerde fauller aldı ki, öyle yerlerde öyle asistler yaptı ki yine takımın düzen içine girmesine ve normal basketbolunu oynamasına en önemli katkıyı sağladı. Takıma bir şekilde katkı veriyor, bir gün atarak, bir savunarak, bir gün de düzene sokarak. Maçın bir çok anında bana hadi hocam Sloukas’ın zamanı dedirtti. Ama o anlarda sahada olan Dixon neden sahada olduğunu gösterdi. Sahada kaldığı süre boyunca 5 asist 0 top kaybı ile oynadı.
Bu serinin bir kahramanı yok, bir çok kahramanı var. Herkes üzerine düşen görev ve rolü fazlasıyla yerine getirdi. RM gibi bir takımı kendi sahasında ilk periyoddan sonra hiç maçın içine sokmayarak, 17 sayılara kadar çıkan farklarla götürüp rahat bir galibiyet aldık. Sanki RM’i playoff ta kendi sahasında böyle yenmek çok normal bir şeymiş gibi, seriyi 3 maçta bitirip RM’i yoksaymanın sıradan bir şeymiş gibi olduğu bir kafaya girdik. Dün maçın ardından başlık ararken aklıma gelen bir sözle yazımı bitirip yazıyı okunabilecek bir boyutta bırakayım.
ZOR OLAN HERŞEYİ ÇOK KOLAY GÖSTEREN TAKIM: FENERBAHÇE
Bu şımarık ve fakat kaliteli p..leri madara etmek tabii ki çok güzel. Ancak, esas önemlisi oğlumun TEOG sınavı arefesine tesadüf eden muhtemel 5. maça kalınmamış olması beni/bizi özellikle rahatlattı.
Kritik sınav senesinde kombine sahiplerinin yaşadığı ikileme/açmaza dikkat çekmek isterim, naçizane.