Pes Etmeyenler Klubü: Fenerbahçe

Birçok kişi takımın yoğun maç trafiğinde çok yıprandığını , dinlenmesi gerektiğini, bir sakatlık daha kaldıramayacağımızı konuşuyor. Bunu en iyi bilen tabi ki Obradovic. Ama şu gerçek de var, bizim gibi bilinçli basketbolseverlerin dışında sürekli eleştirmeye hazır bir kitle de var. STBL dahil olası anlamsız mağlubiyetlerde kıyamet kopmuş gibi bütün kinlerini döken bu insanlara dur diyemiyoruz maalesef. Bu takım EL şampiyonu da olsa , hatta bunu bir kaç sene arka arkaya da yapsa yine de bu insanlar bu mağlubiyetleri kovalayacak.

Şimdi dün oynadığımız Telekom maçını bir düşünelim. Lig sonuncu, sadece 5 galibiyeti olan bir takıma yenilsek bu dediğim insanlar mantar gibi çıkacaklar ortaya. Sadece bu etki değil, aynı zamanda takımın kazanma alışkanlığını kaybetmesi veya Vesely’siz bu iş olmuyor mu acaba sorularının takım içinde de konuşuluyor olması ihtimaline de yer vermek istemiyor Obradovic. Bu nedenle sahaya çıkabilecek en iyi ilk beşle çıktı coach. Yine bu nedenle toplamda 36 dk sahada kaldı Udoh.

Maça bu zihniyetle çok iyi başlayıp skoru 15-4 e kadar getirdik. O andan sonra maçın rahat geçeceği, farkın daha da açılacağı düşüncesi oluştu. Ben de kendi adıma farkın daha da çok açılması ve ana oyuncuların mümkün olduğu kadar az süre alıp maçı tamamlamalarını düşünmeye başladım. Ancak Telekom’un alan savunması ile başlayan ilk direncine karşılık veremedik. Yavaş yavaş farkı kapatıp öne geçmeye başladılar. Bogdan bu sıralarda ayakta kalan tek oyuncu olarak direniyor olmasına rağmen aldığı erken 3 faul ile ritm kaybetmeye başladı. Aynı problem Kalinic’in de başına geldi. Oyuna girip çıkan kimse düşen ritmi yükseltemezken Telekom’un yerine gelen güveni ile birlikte maçın hem skor olarak hem oyun olarak hakimiyetini ele geçirdiler.

Hem hücumda durduk, hem de savunmada. Sayı bulamadığımız her hücumun ardından düşen enerjimiz ile savunmada adam kaçırdık ve boş şutları sayı olarak potamızda gördük. 3.Çeyrek ile birlikte takımın sahaya daha iyi çıkacağını düşünmekle beraber fark gittikçe açıldı ve 21’e kadar çıktı. Çok fazla top kaybı ve çok kötü hücumlar yaptık. Zamanı gelmişken şunu söylemek lazım. Birçoğumuz Datome’nin ne kadar önemli bir skorer olduğunu ve gerçek yerinin 3 numara olduğunu düşünüyoruz, konuşuyoruz. Ancak Datome ne zaman topla çok oynamaya kalksa, 3 driplingden fazla topu elinde tutsa ya top kaybı yapıyor ya da saçma sapan zorlama bir şuta kalkıyor. Onun topla geçirdiği sürenin çok kısa olması lazım. Aynı Melih gibi. Bu iki adamın eline top geldiği zaman ya kaldırıp atacaklar ya da fazla zorlamadan pası verecekler. Özellikle Datome asist özelliği de olan bir oyuncu ve saha görüşü çok iyi. Bu yönünü kullanmalı ve topla yaratma işine girmemeli.

Herkesi, herşeyi deniyordu Obradovic ancak takım bir türlü ayağa kalkamıyordu. En önemli konu bozulan motivasyon ile takımın düzen dışına çıkmış olmasıydı. Pas trafiği azaldı ve topu eline alan herkes bir şekilde bir şeyler yaratmaya çalıştı ve bunu kimse başaramadı. Arada göstediğimiz ufak kıpırdanmalara da özellikle Haislip başta olmak üzere Harris ile mutlaka cevap geliyordu.

Taa ki Bogdan tekrar olaya el koyana kadar. Daha önce yediğimiz her üçlüğün ardından suratları düşen herkese karşın o topu eline potaya gitmeye başladı, gidemediği anlarda da şutları tereddütsüz kaldırıp attı.

Birçok insan maçın sonunda attığı son saniye üçlüğünü konuşuyor, evet çok konuşulacak bir baskete imza attı yine Bogdan daha öncede yaptığı gibi, ama asıl olay maçın oraya nasıl geldiği idi. Aslında bir çok isimden katkı aldık o dönemde ki bunlara Egehan bile dahil. Ama ayağa kalkan ve herkesin kalkmasına neden olan adam Bogdan’dı. Bu aralar herkesin korktuğu gibi ben de korkuyorum, umarım hiçbir sakatlık olmadan Top8 oynamaya gidebiliriz.

Dün akşam Telekom ile oynadık, Çarşamba akşamı İBB ile Cuma akşamı da Malaga ile oynayacağız. Bu maçların hiçbirinin önemi Salı günü başlayacak Top8 maçı ile kıyaslanamaz bile. Cuma akşamı Malaga ile deplasmanda oynayacağız ve dönüşümüz Cumartesi gününe kalacak. Salı oynayacağımız maça kadar sadece Pazar ve Pazartesi güleri kalacak ki , ne dinlenmeye ne hazırlanmaya doğru dürüst vakit kalmıyor. Vesely’nin de olmayacağını rotasyonda bir sakat veya eksiği daha kesinlikle kaldıramayız. Ne yapıp edip Salı akşamki maça sağsalim tam kadro çıkmalıyız.

Herkes şunu bilsin. Bu takım Vesely olmadan da bu turu geçecektir, rakip kim olursa olsun. Buna önce biz inanalım. Sarı tshirt’lerimi giyip salonu sarıya boyayalım.

Rakip belli olduktan sonra detaylı bir rakip analizi de yapmaya çalışacağım.

 

 

  1. DocRush diyor ki:

    Rakip belli oldu: Real Madrid.
    Regular Season maçlarında içeride 77-66 yendiğimiz ve deplasmanda 80-73 ile mağlup olduğumuz Real’de Rudy geri dönmüş durumda. Bizde ise Vessely sakat.
    Umarım sarı t-shirtlerimiz kadar sarı bir surat/beniz ile çıkmayız Arena’nın kapısından bu Salı akşamı…
    Hadi hayırlısı…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir