Bugün bir çok Fenerbahçe’li futbol maçından dolayı fazlasıyla üzgün ve moralsiz. Gündem futbol ile dolup taşmış durumda. Gelin biraz basketbol konuşalım da içiniz açılsın 🙂
Salonun durumu , enerjisi takımın maça başlamasına çok etki ediyor. Normal bir EL maçına göre çok daha sakin ve düşük enerjili bir seyirci vardı dün salonda. Hem maçın nispeten rahat geçeceğinin düşünülmesi, liderliğe yakın olmamız, 22 de başlayacak futbol maçı gibi sebepler maalesef konsantrasyonu aşağıya indirmişti. Benim elimde fazla kombine olmasına rağmen maça götürecek adam bulmakta zorlanmıştım.
Oğlum ile ilk beş tahminini yaparken aklımızda Obradovic’in de yavaş yavaş takımı dinlendirme başlar mı düşüncesi vardı. Bu nedenle Sloukas ve Kalinic’li bir beş bekliyorduk ki Kalinic tercihinde yanılmadık. Sloukas yerine Dixon, Bogdan, Gigi, Kalinic ve Udoh beşi ile çıktık sahaya.
Maç öyle bir başladı ki, kendimi Top16 ilk yarısındaki efsanevi 106-100 lük maçta hissettim. Savunmalar gevşek, iki takımın da rahat skor ürettiği bir oyun oynanıyordu. Hatta maça Kalinic’in üçlüğü ile başlamamız maçın skor anlamında çok yukarılarda geçeceğinin bir delili idi sanki. İlk beş dakika bitmeden Kalinic bir üçlüğü daha isabetli atınca bir taraftan seviniyor bir taraftan şaşkınlığımız artıyordu. Beraber izlediğimiz arkadaşlarımız ile şu soruyu dahi sorduk”Kalinic bu sezon iki üçlük sokmuş muydu ? 🙂 ”
İlk çeyrekte Dixon’ın etkisiz oyunu en çok dikkat çeken olumsuzluklardan biriydi. 25-18 e kadar çok rahat hücum eden Fenerbahçe savunmada ne kadar gevşek de olsa, rahat skor üretiyor olması nedeniyle maç içinde hakimiyetini hissettirmişti. Fakat bu skordan sonra birden işler değişmeye başladı. 13-0 lık Daçka serisiyle skor 31-25 e kadar geldi. Bir türlü skor üretemezken, savunmadaki gevşeklik nedeniyle rakibi de durduramıyorduk. Sonrasında ilginç şeyler olmaya devam etti (Kalinic’in iki üçlüğü gibi ) Vesely arka arkaya 6 sayı üretti, burada ilginç bir şey yok, ama bu 6 sayının 4’ü orta mesafe şutlarıyla geldi. Arkasına çözülen Daçka savunması ve akışkanlığını sağlayan Fenerbahçe hücumlarıyla bir başka seriyi daha izledik. 16-2 lik Fenerbahçe serisiyle skor bu sefer 41-35 e geldi.
45-39 biten ilk yarıya damga vuran ise Hickman oldu. Sahada tam bir lider gibi oynadı. O 2 numara oynarken gerçekten çok özel bir oyuncu. Aldığı her topla potaya gitmeye başladı, ya bitirdi, ya faul aldı, ya da asist yaptı. Yaptıkları sadece bunlar değildi tabi ki, iki potada da ribaunları topluyor, top çalıyor, savunmada her yere yetişiyordu. Ona oyun kurma ve 1 numara oynama yükü vermezseniz Hickman fark yaratmaya başlıyor. Onu dünkü gibi izlemek bana bir konuda daha büyük bir rahatlık sağladı. Bizim takımda gerçekten çok fazla lider var. İlk yarı boyuncu çok az top kullanıp çok az sorumluluk alan Bogdan’ın eksikliğini bile bize hissettirmeyen birden çok lider karakterli oyuncumuz var. Bu takımın asıl lideri Bogdan’dır bana göre ama birileri çıkıp hayır Datome dese, yok hayır Hickman dese, yok hayır Udoh dese, hayır hayır Vesely dese kim neye itiraz edebilir. Bu büyük bir konfor. Mesela dün Pana-Kuban maçının sonlarında oyun çok sıkıştı, ve takımın lideri Delaney paralize oldu, ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Bu o maçlık olabilir , anlık olabilir, savunma nedeniyle olabilir, bir şekilde olabilir. Lideriniz her maç sizi kurtaramayabilir. Böyle durumlarda bu görevi alacak başka birine ihtiyaç duyarsınız, ancak Kuban’da çok fazla görev adamı olmasına rağmen bu rolde olabilecek ikinci bir oyuncu yok. Krizden çıkamadılar ve tamamını önde götürdükleri maçı son bölümde kaybettiler. Bizde ise biri dursa diğeri bu görevi rahatlıkla alabilecek çok sayıda oyuncumuz var. Geçen sene de bu rolde, yani işler sıkıştığı zaman devreye giren iki oyuncu vardı, ve tüm takım onlara bakıyordu : Bjelica ve Goudelock. Ama işte yine de yetmeyebiliyor. Bu sene ise önce takım oyunu, sonra yıldızlar devreye giriyor. Ve her maç başka bir yıldız çıkabiliyor. Dünkü maçın yıldızı açık ara Hickman idi. Sadece 16dk sahada kalıp, 12 sayı, 5 ribaund, 2 asist , 1 top çalma ile 20 verimlilik puanı üretti. Hickman artık aramıza geri döndü. Darısı Sloukas ve Kalinic’in başına.
İkinci yarı daha çok karşılıklı basketlerle geçildi. Bir ara Obradovic çok değişik bir beş ile sahada kaldı. Bogdan 1, Datome 2, Kalinic 3, Barış 4, Vesely 5. Benim bugüne kadar gördüğüm en uzun beş 🙂 Hücumda tıkanmasını bekleyip, hepsi çabuk ayaklı uzun oyuncular olduğu için savunmada daha rahat olmasını beklenecek bu takım Mehmet Yağmur’dan arka arkaya iki turnike yedi. Üçüncüsünü de atıyordu ki şükür Bogdan blokladı.
O veya bu şekilde, sahada bazen o oluyor, bazen bu. Oyun bazen kopuyor, bazen savunma bazen hücum öne çıkıyor, bazen biri yıldız oluyor bazen öbürü. Tek konu var net olan, bu takım izleyene güven veriyor. Ne olursa olsun bir şekilde galip geliriz diye düşünüyor herkes. Özellikle Ülker Arena’da.
Dünkü maçın istatistiklerine bakınca çok ilginç bir şey daha çıkıyor ortaya. Geçen sene büyük sıkıntı olan serbest atışlar dünkü maçın galibiyet anahtarı idi. 2 ve 3 sayılık atışlarda neredeyse birbirine çok yakın dereceler varken, maçın farkı bizim 12-14 attığımız serbest atışlara Daçka’nın 3-10 ile cevap verememesi idi. Maçın bütün istatistikleri birbirinden çok farklı değilken tek fark serbest atışlarda oluştu ve maçın bize dönmesine neden oldu. Bunun altını çizerken şunu da ilave etmek lazım ki, bu sonuç dün akşamın sonucu idi, yarın başka bir şekilde yeneriz rakibimizi 🙂
Şimdi artık tamamen arkamızı yaslanıp rakibi bekleme zamanı. Hem ruhsal hem fiziksel dinlenme , iyileşme zamanı. 3 Maç kaldı Top16’nın sonuna. Sonuçlar ne olursa olsun sıralamamız değişmeyecek. 14 maçlık Top16 serilerinde sadece 2 galibiyet aldığımız günlerden 3 maç kala liderliği garantilediğimiz günlere geldik. Bir kere daha teşekkürler OBRADOVIC.
Son bir yorum karşı grupla ilgili. Sanırım son 3 hafta orası tamamen yangın yerine dönecek. Bu akşam büyük ihtimalle Oly bir galibiyet daha alacak ve grupta tam 6 takım son haftaya kadar sıralamada yer değiştirecek. Hiç hesap yapmayın, hiç uğraşmayın boş yere. Son hafta son düdüğe kadar bence rakibimiz belli olmayacak. Hiç önemli değil, siz rahatça maçları seyredip liderliğin keyfini sürmeye bakın.
Kariyerlerindeki en pırıltılı günlerin hatırası ile yüklü salonda tekrar bulunmanın hüznünü taşıyan oyuncular da barındıran amaçsız bir ekip karşısında takımımız FB’nin iyi niyetli (gayretli) mücadelesiydi aslında dün akşamın özeti.
Keşke gruptaki son 4 maçımızı böylesi amaçsız rakiplere karşı oynamıyor olsaydık.
Umarım rehavete kapılıp çeyrek final maçlarında tatsız sürpriz yaşamayız.
Hadi hayırlısı…