Maçtan iki gün önce bizim basket grubumuza Obradovic’in doğum günü için bir pankart yapalım mı diye sordum. Önce çok sahiplenilmemekle beraber, sonrasında Ahmet Sağlık bir anda olayın aslında ne kadar eğlenceli olabileceğini düşünüp kabul etti. Bir kaç git gelden sonra pankarta ne yazacağımıza karar verebildik. Sağolsun Ahmet bir gün içinde pankartı hazırlattı. Büyük bir heyecan içinde maç gününü beklemeye başladık.
Maç günü geldi çattı ve salona Obradovic sahaya çıkmadan bir kaç dakika önce girebildik. Pankartımızı açtık ve gelmesini bekledik. Salona geldi ve bizi görmesi için pankartımızı kaldırıp sallamaya başladık. Oturduktan sonra birden bizi farketti ve sonrasını çoğunuz biliyorsunuz. Onu o şekilde görmek , gülmesini sağlamak, mutlu etmek hepimize yaptığımız işin ne kadar doğru olduğunu ispatladı. Evet kendimizi iyi hissettik ama asıl önemlisi onun mutlu olmasını sağlamak. O burada ne kadar mutlu olursa bizimle o kadar uzun süre kalacaktır.
Tabi maç önündeki bu aktivite bizim maça konsantre olmamızı geciktirdi. Herkesten mesajlar videolar gelmeye başladı. Ve evet gerçekten maçın başladığı anda biz tam anlamıyla sahaya konsantre olamamıştık.
Aynı takımımız gibi. Sahaya Bogdan’sız klasik beşimizle çıktık. Ama bir türlü ne savunmayı ne hücumu bir türlü oturtamadık. Ve biz maçta hakimiyetimizi kuramadıkça Kızılyıldız’ın maça inancı artmaya başladı. Bu inançla birlikte savunmaları da her geçen dakika daha etkili olmaya bize pozisyon vermemeye başladı. Salon da dolu olmasına rağmen takımı etkileyecek enerjiyi bir türlü toplayamıyordu. Bir basket veya bir blok ile hareketlenen seyirci bir sonraki pozisyonda takımdan beklenen çıkış gelmeyince susup arkasına yaslanıyordu. Top kayıpları ritm bulmamızı engellerken , Top16 ortalaması %55 seviyesindeki 2 sayılık yakın atış yüzdemiz %35, bu sene bizi üzmeyen serbest atış yüzdemiz ise %44 de kaldı. Hücumda organize olamıyor olmamızın bir göstergesi de sadece 6 da kalan asist sayılarımızdı. İlk çeyrek 14 , ikinci çeyrekte 11 atarak topu topu 25 sayı atabildik. Hepimiz birbirimize bakıyor ve ne oluyor diye soruyorduk ki, çok net bir şekilde belli olan cevabı herkes birbirine söyledi : Takım maça henüz başlamamıştı.
Tüm bu kötü senaryoya rağmen kimse maç gidiyor mu diye bırak sormayı düşünmüyordu bile. Herkes bir şekilde ikinci yarıda herşeyin farklı olacağından emindi. Obradovic devre arası konuşmasında takımı kendini getirir, ve birileri çıkar ekstra oynar ve maçı çevirirdi.
Vesely bir kaç maçtır yorgunluğun da etkisiyle eski verimliliğinde değil. Dixon da aynı şekilde, hem şut ritmi bozuldu, hem top elinde çok kalmaya başladı hem de organizasyonda sıkıntı yaşıyor. Datome de bir iki maçtır peformans düşüklüğü gösteriyor. Bu dönemde aldığımız galibiyetlerde genelde Bogdan ve Ekpe öne çıkıyor ancak onlar da hafif sakatlıkları nedeniyle çok da rahat değiller.
İkinci yarı başladı ama hala takım beklenen tepkiyi vermiyordu. Seyirci de takımdan bir hareketlenme görmediği için suspusa devam ediyordu. Ancak olayın rengi 3.dakikadan sonra değişmeye başladı. Skor 26-36 Kızılyıldız lehine iken, önce Datome başladı arkasına Bogdan devam etti. 8 sayı Bogdan’dan , 6 sayı Datome’den geldi ve 14-0 lık seriyle 3 dk içinde 40-26 öne fırladık. Tabi bu sırada seyirci de maça girdi ve maç döndü. Ondan sonra bir daha arkasına bakmadı takımımız. Savunma sertleşti, şutlar girmeye başladı. Sahaya giren çıkan herkes katkı vermeye başladı. Udoh faul probleminden etkilenmesine, Vesely çok yukarılara çıkamamasına, Dixon’ın bir türlü şut sokamamasına rağmen, kenardan gelen enerji ve Bogdan&Datome ikilisinin inanılmaz hücum performansları ile fark çift hanelere çıktı ve o seviyelerde kaldı. Özellikle Datome her geçen saniye herkesi kendine hayran bıraktıracak bir performans sergiledi.
İlk yarıda sadece 6 olan asist sayısı, ikinci yarıda 12 olarak 18’e ulaştı. 6/17 ile %35 olan 2 sayı yüzdemiz, ikinci yarıda 12/17 ile %71 oldu. 9 olan top kayıpları da 5 e düştü. Tamamen farklı bir takım görüntüsü ile bir bayram havası eşliğinde maçı kazanmayı başardık.
Bizim daha önceleri de ifade ettiğim gibi çok güçlü bir ilk beşimiz var. Dixon-Bogdan-Gigi-Jan-Ekpe ilk beşi bence EL’in en iyi ilk beşi. Ancak bu beş çok yoruldu. Sloukas-Antic yokluğunda iyice süreleri artan bu beşin, play-off lara kadar biraz dinlenmesi çok önemli. Açıkcası yaşayabilecekleri olası bir sakatlık, veya yorgunluk nedenli performans düşüklüğü , bu kadar iyi geçen sezona büyük darbe indirebilir.
Haftaya Kuban’ı deplasmanda yenersek aramızdaki maç farkı 3’e çıkacak. Ondan sonra biraz daha rahatlayıp, hatta Daçka ve Efes maçlarında belki de biraz hemşeri kıyağı yapıp takımı dinlendirmemiz çok önemli.
Obradoviç gitmesin biz her maça pankart yaparız
Walla bravo Okan!
Sonrasını çoğunuz biliyorsunuz diye anlatmamışın ama bu haber bir linki hakediyor. Muhteşem bir tepki gösteriyor Obradoviç; önce şaşırması, sonra utanıp gülerek en mütevazı haliyle elleriyle ‘n’aptınız çocuklar, indirin pankartı’ demesi, ardından çocuk gibi ağzı kulaklarında sevinip iki elini göğsüne bastırıp eğilerek size teşekkür etmesi ve yerine oturduktan sonra mutluluğunun devam etmesi… Tek kelimeyle muhteşemdi.
https://twitter.com/SporGundemi35/status/705866820721442821?s=03
Sadece Obradoviç’i mutlu edip burda doğru yerde olduğunu hissettirmekle kalmadınız aynı zamanda Obradoviç’in jestinize gösterdiği olağanüstü tepki ile daha fazla sevilmesine de vesile oldunuz.
Sağolun arkadaşlar, süpersiniz.
mükemmel bir organizasyondu.. Fikre ayrı emege ayrı saygı 🙂