Real Madrid Karşısında 2.Sinir Savaşı

Son haftalarda, üst üste gelen sakatlıklar ve şansızlıklara rağmen, hem EL’de hem de TBL’de seri galibiyetler aldık. Bu galibiyetler sadece sonuç olarak değil basketbol olarak da takıma olan güvenin artmasına ve akıldaki bazı soru işaretlerinin silinmesine neden oldu.

Bobby Dixon, Bayern Munich maçından itibaren Sloukas’ın sakatlık problemi nedeniyle daha fazla sorumluluk ve süre almaya başladı. Transfer sezonunda ve ayrıca sezon başında Dixon’ın bu seviyeler için yetersiz olduğu ve olacağı düşünceleri çok kişi için geçerliydi. Benim de sezon öncesinde onun, Karşıyaka’dakine nazaran daha küçük bir rol ile mutlu olup olamayacağı ile ilgili soru işaretlerim vardı. Sloukas sahadayken de bu sorunun cevabını tam olarak alamamıştım. Ancak artık net bir şekilde onun takımdaki rolü belirlenmiş ve Dixon da bunu kabul etmiş görünüyor. Ondan beklenti önce pas trafiğini sağlamak, bu sene takımın basketbol felsefesinin ilk sırasında bu var. Bunun için de en önemli görev pg lara düşüyor. Sloukas da Dixon da bunu gayet iyi yapıyorlar zaten. Diğer taraftan Dixon, basketbol karakteri olan, hızlı ve çabuk üçlükleri hiç çekinmeden kullanıyor. Takımda şut özgürlüğü en yüksek olan oyuncu. Ve onun şut tercihleri ne skordan, ne gidişattan ne de rakipten etkilenmiyor. Şutları ile ilgili şu yorumu eklemem gerekiyor, eğer direk bitirici rolündeyken şutu kullanıyorsa isabet oranı çok daha yükseliyor. Ancak kendi pozisyonunu kendi yaratıp sonra şutu kullanıyorsa yüzde maalesef aşağı düşüyor. BM maçı ile birlikte şut güveninde ve isabet oranında ciddi bir yükselme var. BM, Strasbourg, Karşıyaka ve Beşiktaş maçlarının toplamında 14/25 yani %56 gibi inanılmaz bir rakama ulaştı.

Bir diğer büyük soru işareti Kalinic idi. Öncelikle onun için ödenen buy-out ve onun yetenekleri sürekli sorgulandı. Ben sezon öncesi yazımda onu puzzle’ın eksik parçası olarak tanımlamıştım. Geçen sene Vesely ilk geldiği zaman çok eleştiriliyordu. Şu an takımın yıldızı. Bjelica bile ilk geldiği sene gittiği seneki gibi bir performans sergilememişti. Bu performansların yükselmesinde onların takım içinde doğru kullanılması çok önemliydi. Kalinic de bu tanıma uyuyor. Eğer siz ondan Bojan Bogdanovic gibi bir 3 numara olmasını beklerseniz büyük hayal kırıklığı yaşarsınız. Hiçbir maçta 20 sayının üzerine çıkmayacaktır. Hiçbir maçta 5 civarında üçlük atış denemeyecektir. Onun oyun stili bu değil. Beşiktaş maçında eşleşme nedeniyle karşısında Engin kaldı. Ve o her pozisyonda sırtı dönük potaya yaklaştı. Bazı maçlar gelecek ki, onun bu şekilde bir hücum silahı olarak kullanma şansımız doğacak. Ama asıl beklenti bu değil. O bir tamamlayıcı bir yıldız değil. Ribaundlara yardım edecek, savunmayı sertleştirecek, yardım savunmasını yapacak ve fastbreak lere koşacak. Zamanla onun bu rolü tam olarak oturacak, ama şu ana kadar olan göstergeler bunun yakın zamanda tam olarak oturacağı şeklinde.

Son konu da Antic. Biliyorum ki hala bir çok insan onu eleştiriyor. Ben ise onun doğru bir transfer olduğunu düşünüyorum. Zaten öncelikle eğer Obradovic bir tercih yapmışsa zaten doğrudur 🙂 diğer taraftan bu takımın başta saha içi yerleşimi olmak üzere , uzunlar arası pas trafiğinin artması, dış şut tehdidi yaratılması, gerektiğinde oyunun basketbol dışı işlerini halledilmesi işlerinde hep onun katkılarını görüyoruz. Her şeyiyle hatasız mükemmel bir oyuncu değil tabi ki, özellikle savunmada yavaş ayakları diğer uzunlara göre switch’ler sonrasında problem yaratabiliyor. Yine de resme toplu olarak baktığımızda takımın ona da ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Gelelim Real Madrid maçına. Geçen senenin şampiyonu oldukça sıkıntılı durumda. 7 maç sonunda sadece 2 galibiyet alabildiler ve bu iki galibiyetin bir tanesi de kendi evlerinde son saniye basketi ile kazandıkları BM maçı olmuştu. Nedir peki RM’in bu kadar kötü durumda olmasının sebebi. Geçen seneye göre takımdan ayrılan oyuncular Marcus Slaughter, Bourisis ve KC Rivers. Bu isimlerin içinde en çok Slaughter eksikliği takımda hissediliyor. Ayon 5 numarada neredeyse tek oyuncu konumunda. Bazen Reyes de 5 oynuyor ama çoğu zaman birlikte de oynuyorlar. Takımın uzun rotasyonu sıkıntılı. Geçen sene de çok iyi değildi bu sene iyice zayıfladı. Thomkins büyük ümitlerle transfer edildi ancak bir türlü takıma entegre olamadı. Onun performansına çok ihtiyaç duyuyorlar ancak bir türlü istenilen seviyeye çıkamadı. Bunda Thomkins’in bireysel performansı dışında takımın da etkisi büyük. Onun hakkettiği rol bir türlü verilmediği için verimliliği çok sınırlı kalıyor.

Benzer bir durum yine büyük umutlarla transfer edilen Jeffrey Taylor için de geçerli. Bu iki oyuncu da bizim transfer listemizde idi ve bize gelmelerini ben şahsi olarak çok istemiştim. Taylor da gerçekten çok önemli bir hücum silahı, ancak Thomkins’in başına gelenler onun da başına geliyor. Rolü çok sınırlı kalıyor takımda ve bu rol ona uygun değil.

Sene başından beri oldukça formsuz olan Rudy Fernandez’in bir kaç aylığına takımdan uzak kalacak olması belki onun için büyük bir fırsat olacak. Açıkçası bizim maç özelinde bizim için bunun büyük problem yaratabileceğini düşünüyorum. Daha fazla süre alacak olan Taylor büyük problem yaratabilir.

Son 3 maça girilirken RM açısından maçın önemi çok büyük. Ve özellikle pota altı rotasyonunun sınırlı ve yeteri kadar çember savunucuları olmaması nedeniyle bu sene rezalet bir savunma performası sergiliyorlar. Maç başına 85’in üzerinde sayı yiyorlar. Bu savunma ile kazanabilmeleri için 90 ve üzeri atmaları gerekiyor. Zaten kazandıkları iki maçta 101 ve 98 sayı attılar. Hücum istatistiklerine baktığımızda zaten çok korkutucu rakamlar ile karşılaşıyoruz. Kazandıkları iki maçta %43,6 ile üçlük atmışlar, ve ortalama 28 asist üretmişler. Yine bu iki maçta ortalama 16 hücum ribaundu yapmışlar. Bu seneki maçlarında kendi evlerindeki performansları deplasman maçlarına göre çok farklı. Yenildikleri Khimki maçına rağmen evlerindeki maçlarda bir çok istatistikte ilk üç içindeler. Khimki onları Madrid’de yenerken tempoyu asla onlara bırakmadı. Kendi evlerinde oynayıp kazandıkları iki maçta ortalama 28 asist yapan RM , Khimki maçında 14 asistte kaldı. Diğer çarpıcı bir rakam da, bu iki maçta %53,3 ile üçlük sokarken, Khimki maçında bu oran %30 a düştü.

Bana göre maçın anahtarı bizim savunmamız olacak. İstanbuldaki maçta olduğu gibi sert ve baskılı savunma yapıp, tempo yapmalarına engel olabilirsek, oyunu kurmalarında ve üçlük yüzdelerinde Khimki’nin yaptığını yapabilirsek maç bize dönecektir.

Udoh’un bu maçı da kaçıracak olması, bizim pota altı sertliğimiz ve etkinliğimizi mutlaka oldukça aşağılara çekecek. Ancak Vesely’nin sürelerini arttırabilirsek, onun faul problemine girmeden enerjik bir şekilde mümkün olduğu kadar fazla sahada tutabilirsek Udoh’un açığını kapatabiliriz. Sloukas’ın takıma dönmüş olması RM’in en büyük gücü olan kısalara karşı savunmamız da katkı sağlayacaktır. Bana göre kilit rakam yediğimiz sayı olacak. RM’i 80 ve altında tutabilmek çok kritik.

Onlarda da Rudy’nin haricinde Thomkins de forma giyemeyecek. Bu da Nocioni’nin daha fazla süre alacağı anlamına gelebilir. Geçen sene F4 den kalan gazla bize karşı mutlaka yine çok iyi oynayacaktır. İşin strateji tarafında çok iyi olan rakibimize karşı özellikle Vesely’nin bu oyunlara gelmeyip sakin kalması çok önemli. Faul problemine girerse maç bizim aleyhimize çok farklı sonuçlanabilir.

Diğer taraftan bizim elimizde bu maçı kazanıp RM’i iyice zor bir duruma sokma şansımız var. Sıralamamız açısından çok önem arz etmese de bu şansı değerlendirmek isteyecektir tüm takım.

Müthiş bir seyirci avantajı ve hatta büyük ihtimalle hakem desteği ile oynayacaklar. Buna karşı da hazırlıklı olmak zorundayız.

Herkese iyi seyirler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir