Dün resmileşen Dixon transferi ile birlikte takımın pg rotasyonu belirlenmiş oldu. Buna göre iki yeni transfer ile birlikte önümüzdeki seneye 3 pg ile başlıyoruz: Kenan , Sloukas, Dixon.
Transferleri ve takımı konuşmadan önce ilk bahsetmemiz gereken konu şu ki, Obradovic 3.senesinde 3. farklı takım ve 3 farklı basketbol düşüncesiyle sezona giriyor. İlk senemizde takımın merkezini 4 numaralar olarak belirlemiş ve en büyük yatırımı oraya yapmıştı. Ancak hem Bjelica’dan hem de Kleiza’dan beklediği verimi alamamış ve tüm yük 3 numaralara binmişti.
Bunun üzerine 2.senesinde takımı 2 numaraların üzerine kurdu. Hickman, Goudelock ve Bogdanovic transferleri ile sezona gerçek bir pg olmadan başlamış, hatta 4 numaradaki ikinci tercihi de 2 numaradaki oyuncularının şut yeteneklerine fazlasıyla güveniyor olması nedeniyle atletizmi ile öne çıkan ama hiç şutu olmayan Vesely olmuştu.
Obradovic ilk senede sakatlıklardan ve Emir&Bojan ikilisinin yorulmasından ötürü top16 da istediklerini yapamamış ancak TBL’yi şampiyon olarak bitirmiş, ve senelerdir final dahi göremeyen takımı şampiyonluğun yeterli görülmeyeceği seviyeye taşımıştı.
Geçen sene sezon başında bir çok kişinin soru işaretlerine rağmen takımını, gittikçe yükselen formu ve her geçen gün problemlerini çözen bir görüntüsüyle F4’e taşımıştı.
Bu sene de, takımın kurulması aşamasında bir çok eleştiri ile karşı karşıya. Ve yine farklı bir anlayış ile takım kuruyor coach.
Her geçen sene bir önceki senenin eksiklerini kapatmaya çalışarak devam ediyor. Geçen sene özellikle EL play off serisinde harika basketbol oynayan takımın F4 de dağılma sebebi olarak tecrübe eksikliği görmüş olacak ki, bu seneki transferlerin tamamında tecrübesi yüksek oyuncuları tercih ettiğini görebiliyoruz.
Elinde Bjelica gibi bir uzunu olan her coach takımın organazisyonu hakkında çok endişeli olmayabilir. Sadece Bjelica değil aynı zaman asıl mevkii pg olmayan Bogdan ve Emir gibi oyuncuların da rotasyonda olması Obradovic’i takım organizasyonunda rahatlatan unsurlardı. Bu sene takımda Bjelica yok, büyük ihtimalle Emir de olmayacak. Bogdan ise Goudelock’un yokluğunda takım organizasyonundan çok skor üretmeye konsantre olacak. Bu şartlar altında bu senenin pg tercihleri hem takım organizasyonunda etkin rol oynayacak hem de skor üretebilecek oyuncular olarak yapıldı.
İlk olarak bence bu senenin en önemli transferi Sloukas ile başlayalım. EL takip eden herkesin yakından tanıdığı bir isim o. 25 yaşındaki oyuncu 18 yaşından bire Olympiakos kadrosunda. (2011 yılını Aris’te bir sezon kiralık geçirmesi dışında). Bir sene Teodosic ile 4 sene de Spanoulis ile birlikte oynadı. Olmpiakos’un 2011 yılında Ivkovic yönetiminde ilk kez küçülmeye başladığı ancak sezonu EL şampiyonu olarak bitirdiği yıldan itibaren takımdaki rolü hep sınırlı kaldı. Ne zaman görev alsa bekleninin fazlasını yapıyor olmasına rağmen önünde yer alan EL’in en iyi oyuncularından biri olan Spanoulis nedeniyle süreleri ve sorumluluğu artmadı. Şimdi bu sezon onu çok daha büyük sorumluluk ve görevler bekliyor.
Peki nasıl bir oyuncu Sloukas ? FB’nin ihtiyacı olan pg mıdır? Senelerdir Teodosic, Calathes falan derken Sloukas doğru tercih midir? Evet 3 transfer sezonu geçti ve Obradovic hep en üst seviye pg ların peşinde koştu. Teodosic, De Colo transferleri bir türlü gerçekleşmedi. İki senedir de Nick Calathes ile yatıp kalktık fakat o da olmadı. Teodosic takımında kaldı, De Colo’yu da CSKA kaptı, Calathes döndü dünüyor derken biz Sloukas ile anlaştıktan sonra o da eski yuvası Panathinaikos ile anlaştı. Bu oyuncuların üzerine bir de aslında Shved vakası yaşandı. Rus oyuncu da NBA serüvenine son verip Avrupaya döndü ancak onu da inanılmaz yüksek bir ücret ile Khimki kaptı. Bu kadar iyi pg ları maalesef kadromuza katamadık. Bu isimler düşünülünce Sloukas haliyle biraz sönük görünebilir. Buna karşı çıkamam. Ben de çok uzun süre Nick Calathes hayalleri kurmuşken özellikle.
Tüm bunlara rağmen Sloukas beni oldukça ümitlendiriyor. Bir kere basketbol oynama isteği ve disiplini çok yüksek bir oyuncu Sloukas. Artık hepimizin bildiği gibi Obradovic’in en çok aradığı özelliklerden biri bu. Sırf bu özelliği çok yüksek diye iki sene Zoric’e sabretti coach. Çalışmayı çok seven, önce takımı düşünen Sloukas daha baştan Obradovic’i bu özellikleriyle mutlu ediyordur. Önünde Spanoulis ile oynaması belki istediği sorumlulukları almasını engelledi Sloukas’ın ancak bu kadar büyük bir oyuncu ile oynaması onun basketboluna çok şeyler kattı. Olympiakos’daki görüntüsü onun hep tamamlayıcı bir oyuncu şeklindeydi. Yetenekleri ise daha fazlasını yapabileceğini düşündürecek kadar fazla.
Öncelikle iyi bir saha görüşü var Sloukas’ın. Saha yayılımı çok iyi olan Olympiakos da boş oyuncuları bulma konusunda hep başarılıydı. Hareketli ve boş alanları değerlendiren arkadaşlarını ödüllendirebiliyor. Heurtel gibi savunmayı üzerine çekip savunmanın dengesini bozup ardından asisti yapan bir oyuncu değil, ama eğer takım olarak spacing iyi yapılıyorsa o da boş oyuncuları bulabiliyor.
Top hakimiyetinin iyi olduğunu söyleyebiliriz, bir Amerikalı pg kadar topla haşır neşir olmamasına rağmen elinden topu almak çok da kolay değil. Topla iyi olmasına rağmen potaya gidişlerini yeterli bulmuyorum. Öyle delici bir guard olduğu söylenemez. Boş alan bulduğu zaman gidiyor ama sıkışan oyunlarda topla içeri dalıp kendi pozisyon yaratmıyor ve buradan asist çıkartmıyor.
P&R oynamayı tüm Olympiakos takımı gibi iyi yapıyor. Özellikle oldukça hızlı ve atletik uzunlarla oynuyor olması sayesinde, devrilen uzunları doğru pas açılarıyla bulabiliyor. Aynı zamanda içeri gömülen p&r savunmalarına karşı hem forvetten hem de tepeden şutları değerlendirebiliyor. Buradan şut performansına geçersek, onun iyi bir ceza atıcısı olduğunu söyleyebiliriz. Eğer bir kenarda onu unutur ya da boş bırakırsanız gayet yüksek yüzdeyle bunları sokabiliyor. Dripling üzerinden şut pozisyonu yaratma konusu tartışma konusu. Bazı yorumcular bu konuda iyi olmadığını savunurken bazıları ise hiç de fena olmadığını savunuyor. Benim görüşüm şu, öyle cross-over çok yapan, topla fazla estetik bir oyuncu değil. Ama bir iki çabuk hareketle savunmacısından bir adım mesafe yaratıp şutu kaldırıp atabiliyor. Ve önemli bir özelliği de şutları çok çabuk elinden çıkarabiliyor olması. Bu ona ciddi bir zaman yaratıyor. Bu nedenlede topla oynayıp rakibini illaha geçip boş pozisyon bulmak zorunda kalmıyor. Bu çabuk şut atabilme özelliği sayesinde gelen perdeleri kullanıp hemen şutu kullanabiliyor. Şut performansı konusunda şunu da ilave etmek lazım. Zor şutları, el üstü şutları ve son saniye şutlarını çekinmeden atıyor ve fena da atmıyor. Kaç senedir yaşadığımız şut sokamayan pg lardan sonra bu konuda bu sene sıkıntı çekeceğimizi sanmıyorum.
İşin savunma kısmında da oldukça iyi. Hem baskılı savunmayı hem de pozisyon almayı çok iyi biliyor. Korkusuz bir oyuncu olması sayesinde fazlaca hücum faulu yaptırabiliyor. Elleri ve bacakları hızlı olmasına rağmen top çalma gibi bir önceliği olmadığı için daha doğru savunma yaptığını düşünüyorum. Bazı oyuncular istatistiklere fazla önem verdiği için top çalmaya fazla konsantre olur ve bu da savunmada risk almalarını gerektirir. Sloukas daha çok iyi savunma yapmaya konsantre. Onun için top çalıp gidip turnike atmaktan çok daha değerli savunmada rakibine hücum faulünü yaptırabilmek. Benim gözümde iyi savunmacı rakibine geçilmeyen savunmacıdır. Sloukas kolay kolay geçilmiyor, bu da arkasında bekleyen uzunların Sloukas’ın üzerinde potaya yüklenmeyi hedefleyen rakip guardlara daha çok blok yapma şansı veriyor.
Özetlemek gerekirse, iyi savunma yapan, ceza şutlarını sokan, takımı organize etmeyi becerebilen bir pg aldık. Önemli soru işareti, senelerdir beklediği takımın birinci opsiyonu olma durumunda ne yapacağı. Bunun için Olympiakos’dan ayrıldı, Obradovic’de ona güvenip bu görevi verecek. Bakalım önünde kendisinden daha üst düzey bir pg olmayıp, bütün konsantrasyon onun üzerinde olduğunda nasıl oynayacak. Bunu hep birlikte göreceğiz. Şundan eminim ki, her top için kendini parçalayan, maç ve skor gözetmeksizin herşeyini ortaya koyan biri o , ve bu da onu taraftar ve coach gözünde hep kredili hale getirecektir.