Obradovic geleli iki sene oluyor bu takımın başına. Bu sene Top16’ya kadar en büyük problemimiz hep savunma oldu. Özellikle geçen sene Top16’da öyle savunma faciaları yaşadık ki 1 kere 85 , 2 kere 90 2 kere de 95 sayıdan fazla yedik. Obradovic’in en büyük farklarından biri saha içi yerleşimini yani spacing’i çok iyi uyguluyor olmasıdır. Senelerdir bu konuda ne kadar büyük bir uzman olduğu konuşulur ve bir çok coach onun yaptıklarını uygulamaya çalışır. Her oyuncunun nerede ne şekilde duracağı bellidir onun sisteminde, o oyuncunun hareketiyle beraber diğer 4 oyuncunun hareket edeceği yerler de bellidir. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim, ben bunu çok senkronize bir dans gösterisine benzetirim. Bütün dansçılar aynı anda hareket etmelidir ki görüntü bozulmasın. Bir oyuncu erken veya geç hareket ederse veya kendi alanının dışına sarkarsa bu bütün ekibin performansını etkiler. Obradovic’in sistemi de buna çok benzer. Bir oyuncunun kaymalarda hata yapması bir başka oyuncunun hata yapmasına ve sonuçta potasında basketi görmesine neden olur. Bu nedenle özellikle üçlük savunması çok uzun zamandır konuşulan ve sıkıntı yaratan bir problemdi takım için. Takımın birlikte hareket etmesi ve beraber küçülüp beraber açılması gerekiyor. Burada bir hata olduğu zaman rakip için mutlaka bir fırsat doğuyor. Bunu kusursuz yapmanın da tek yolu çok çalışmak ve konsantrasyon. Bir saniye dalarsan eğer savunma sırasında bu açığı verebilirsin. Bu konsantrasyon problemi hep olacak bunu halletmek çok kolay değil. Basketbolcular da insan, ve bir önceki pozisyondan da, seyircinin söylediği bir tezahürattan da , veya coach’unun bir eleştirisinden de etkilenip maç içinde bu şekilde konsantrasyon boşlukları yaşayabilir. Bunun yanında eğer konsantrasyon tam olsa bile spacing eğer tam oturmamışsa istediğin kadar konsantre ol, sonuç yine hüsran olur.
Bunun zaman alacağı çok aşikardı. Aldı da. Ancak şu an gözönüne alındığında gerçekten takım olarak çok ilerlemiş durumdayız. Özellikle Top16 dan sonra takım gerçek bir ivme kazandı savunma başarısı konusunda. Eurohoops’un yaptığı değerlendirmeye göre Top16 da savunmasını en çok geliştiren 2.takım durumundayız (1. Real Madrid). Ki burada yenilen sayılara bakıldığı için uzatmaya giden CSKA maçı ve çok ekstra Laboral maçı bence gösterge değil. Laboral maçları gibi maçlar mutlaka olacaktır. Ancak genel resme bakıldığında Fenerbahçe artık gerçekten bir savunma takımı durumuna geldi. Daha da iyi olacak ama asıl enerji kaynağımız yetenekli skorer hücumcularımızdan çok savunmamız artık. Ve bu takımın çok iyi savunma yaptığı günler de bu kadar yetenekli oyunculara sahip olması nedeniyle yenilmez bir takıma dönüşecektir.
Savunma daha da iyileşecek dedim, ve iyileşecekte. Burada bunun yanında geliştirmemiz gereken bir konuda bu kadar iyi savunma yaparken, savunma ribaundunun da çok net alınması ve hızlı hücumun net bir şekilde bitirilmesi. Ben bu konuda daha çok yolumuz olduğunu düşünüyorum. Savunma ribaundunu net alsak bile hızlı hücumu bitirme konusunda hala çok gerideyiz. Bu sayıların oranını arttırmak bize savunmamazın değerini çok daha arttıracaktır. Şöyle düşünün, harika bir savunma yaptınız, 24 saniye boyunca rakibe potayı göstermediniz , ya top kaybı ya kötü bir şuta mecbur bıraktınız. Ancak hızlı hücuma çıkamadınız veya rakip sahaya gidip kötü bir hücumun ardından tekrar savunmaya döndünüz. O zaman o harcadığınız eforun kıymeti azalıyor. Halbuki bu iyi savunmanın devamında kolay bir sayı bulursanız, bir sonraki savunmada enerjiniz yüksek kalmaya devam edecektir. Hem rakip üzerindeki psikolojik baskınız artacak hem de hücumda çok efor harcamanız gerekmeyeceği için savunmada daha çok enerji koyabileceksiniz.
Gelelim biraz da dünkü maça. Karşıya çok iyi bir hücum takımı. Çok yetenekli şutörleri ve tempolu oyunlarını ile maç başı ortalamaları 80 nin üzerinde. Dünkü maçta Karşıyaka’nın çeyrek skorları şu şekilde: 16-12-20-14. Hatta 2.çeyreğin ilk 5 dakikasına kadar sayı yemeyip skoru 33-16 ya getirdik. Sonraki 5 dk da hiç sayı atamayıp 12 sayı yedik. Aslında maçın genel özeti de buydu. İki takım da sürekli büyük seriler yaptı. Özellikle 33-16 lık skora kadar Fenerbahçe Ülker öyle bir basketbol oynadı ki, kenarda coach Ufuk Sarıca “yapabilecek hiçbir şeyimiz yok” der gibi bakıyordu. Hem savunmada hem hücumda tam bir takım gibi oynadık. Daha sonra yine konsantrasyon problemleri ortaya çıktı ve yaptığımız serilere karşılık seriler yemeye başladık.
Maç boyunca senaryo bu şekilde devam etti. 3 sayıdan daha fazla yaklaşamadı Karşıyaka. Farklı oyuncular sorumluluk alarak takımın hareketlenmesini bir şekilde sağladılar. Takımın önde gelen oyuncuları olana Bjelica, Emir ve Glock’un çok da iyi oynamadığı bir akşamda yine de böyle bir üstünlük kurabildik. Yine doğru yolda ilerlediğimiz bir konu da takımın skor dağılımın çok daha dengeli olması. Artık Glock 20 ve üzeri sayılarla maç bitirmiyor. Skorlar 10 sayı civarında tüm takıma yayılıyor. Bu da bizim kolay önlem alınan bir takım haline gelmemişiz engelliyor.
Bir konu da pivotlardan alınan katkı. 4 numaralarımız takımın en önemli silahı neredeyse. Hem çeşitlilik hem verimlilik anlamında onlardan büyük katkı alıyoruz. Bu iki oyuncunun yanında Oğuz, Semih, Zoric üçlüsünden gelebilecek her katkı bizi her maçta kazanmaya daha yakın hale getirecektir. Bu üç oyuncudan min. 15 sayı 10 ribaund katkısı alacak şekilde bir planlama içinde olmalıyız.
Dünkü maçta savunmalar o kadar öne çıktı ki, iki takım da çok düşük şut yüzdeleri ve çok fazla top kayıpları ile maçı tamamladı. Bunun en güzel göstergesi takımların toplam verimlilik puanları 51-34 sonuçlandı. EL de 90 puan ortalama ile oynayan Fenerbahçe Ülker için de Eurocup da 91 puan ortalama ile oynayan Pınar Karşıyaka için de bu rakamlar gerçekten çok inanılmaz.
Bir konu da Glock’a açmak lazım. Onu hiç durmadan konuşmaya devam edeceğiz sanırım. Çok özel bir oyuncu Glock. Bu tarz oyuncular artık kalmadı. Her pozisyonda her şekilde skor üretebilir. Zoc’un onu transfer etme nedeni ne kadar düzen kurarsanız kurun, bazen oyun öyle sıkışır ki, bireysel yetenekler olmadan skor üretmeniz imkansız hale gelir, işte bu durumlarda çilingir görevi yapacak bir oyuncu, ve bu nedenle transfer edildi bize de. Onu bu tarz durumlarda yani oyunun çok sıkıştığı anlarda sahaya salmak ve ne yaparsan yap bir şekilde skor üret demek bir strateji olabilir. Bunun dışında normal düzende onun bu tarz oyunu takıma gerçekten çok zarar veriyor. Son zamanlarda onun saha içindeki rolü biraz dengelenmiş durumda. Bunda rakiplerin onun üzerine kurduğu baskı kadar bizim hücum çeşitliliğimiz de önemli. Onun 20 ve üzeri sayı atması maç başına 20 top kullanması bu seviyede bir takım için gerçekten çok gereksiz. Yavaş yavaş her oyuncu takım içinde gerçek rolüne kavuşuyor. Bogdan, Hickman , Bjelica ve Vesely bu rollerini benimseyip alıştılar. Bence şu an takımda tam anlamıyla nasıl oynaması gerektiği netleşmeyen iki oyuncu var: Glock ve Emir. Glock’u konuştuk. Yavaş yavaş o da çilingir rolüne alışacak bence. Bir sorun da Emir’de. Emir’in şuna karar vermesi gerekiyor. İnanılmaz şeyler yapmak zorunda değil, sıradan oynayabilir, onun sıradan oyunu bile bir çok oyuncuya göre çok ekstra. Ne zaman çok şeyler yapmaya çalışıyor o zaman verimsizleşip sıradan hatta zararlı hale geliyor. Ne zaman bu takımın bir ağabeyi gibi oynuyor işte o zaman kendi potansiyeli sahaya iniyor.
Son olarak yine rotasyondan bahsetmek istiyorum. Büyük gelişme var oyuncu dakikalarının dağılımı konusunda. Artık 35 ve üzeri dk almıyor kimse, ama hala rotasyonda 9 kişi civarında oynuyoruz. Bunu en az 10’a çıkartmalı ve bazı maçlarda alternatif çözümler denemeliyiz. Melih de Kenan da hatta Serhat da bu takıma zaman zaman katkı verebilecek oyuncular. Umarım bir şekilde onlar da Zoc’un güvenini kazanıp daha çok dakika alacak hale gelebilirler.
Önümüzde kolay görünmesine rağmen zor geçecek bir Nizhny maçı var. Bu maçla ilgili de yorumlarımı Perşembe gününe kadar sizlerler paylaşacağım.
Herkese iyi haftalar.