Çeyrek finalde karşılaştığımız Litvanya diğer çeyrek finalistler içinde göreceli olarak tercih edebileceğimiz bir rakipti. Barcelona tarafı aslında Madrid tarafına göre daha ortalama takımlardan(USA hariç tabi ki) oluşturulmuştu. A ve B gruplarının üst tura çıkan ekiplerine baktığımızda C ve D grubundan göre çok daha zorlu ekipler olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz . Bir tarafta Yunanistan, Sırbistan, Brezilya, Arjantin, Hırvatistan, Fransa, Senegal ve İspanya diğer tarafta ise, Türkiye, Avustralya, Litvanya, Yeni Zelanda, Slovenya, Dominik, Meksika ve USA üst tura çıkmıştı. Madrid tarafının Top16 takımları bile Barcelona tarafının çeyrek finalistlerinden daha zorlu rakiplerdi. Hem grup hem de yarı final yolu aslında çok da zorlu rakiplerden oluşmuyordu.
Tabi bizim de çok güçlü bir kadro ve takım olduğumuzu da söyleyemeyiz. Çeyrek finale kadar da bir dizi mucizelerle gelmeyi başarmıştık. Ancak Litvanya maçında bu mucize devam etmedi.
Aslında maça çok iyi başladık. Özellikle çok sağlam ve sert uzunları olması rağmen (Valanciunas ve Motiejunas) boyalı alanı çok etkili kullanıp ilk beş dakikayı 14-6 önde geçmeyi başardık. Bu dakikadan sonra ise işler değişmeye başladı. Sertleşen Litvanya savunması karşısında bununda etkisiyle , maçın başında yaptığımızı boyalı alanı kullanma stratejisinden vazgeçip özellikle son iki dakikada tamamen dış şuta yönelince ilk çeyreğin ikinci 5 dakikasında sadece 2 sayı bulabildik.
İkinci çeyrek ile birlikte işin rengi değişti. Kenardan gelen D.Lavrinovic bir anda potamızı üçlük yağmuruna tutmaya başladı. 3 tane üçlük birden sokunca birden Litvanya öne geçti. Ve o andan sonra maçın momentumunu elimizden kaçırdık. İkinci çeyrek sonucu maalesef 20-10.
İkinci yarıyla birlikte biraz kıpırdanmaya çalıştık ama 3 sayılık atışları hala zorluyor olmamız nedeniyle iyi oynadığımız bir çeyrekte ancak 2 sayılık bir avantaj yaratıp bu çeyreği 16-14 lehimize bitirdik. Ve bana kalırsa son kurşunumuzu da bu periodda harcamış olduk. Zaten genel olarak yaş ortalaması yüksek bir takımımız var. Bunun üzerine alışılagelmiş Ergin Ataman oyun stratejisi öne çıkıp ilk beş oyuncuların oyunda kaldıkları sürelerin artmasıyla , hem onların maçın sonuna diri kalma ihtimali yok oldu hem de bench den gelen oyuncuların oyuna katkı sağlaması ve maçın içine girme ihitmalleri iyice ortadan kalktı. Emir 37, Sinan 36, Gönlüm 32 dk sahada kaldılar. Litvanya bench den gelen oyunculardan 28 sayı bulurken, biz sadece 6 sayı bulabildik. Litvanya gibi tempolu oynayan bir takıma karşı bench katkısı almadan maçın içinde kalabilmek fazlasıyla zor.
Son çeyrekte iyice çözüldük. Yorgunluktan ne içeriyi zorlayabiliyor, ne de dış şutları sokabiliyorduk. Maç boyu toplam 18 üç sayı denemesi yaptığımız halde sadece 3 tanesini sokabilmiş olmamız maçın en bariz farkıydı. Onlar %52 ile 10 üç sayılık atışı sayıya çevirmişken bizim bu derece kötü atmamız kaçınılmaz sonu getirdi.
Diğer istatistiklere baktığımızda ne ribaundlarda, ne asistlerde ne de top kayıplarında çok da ezilmedik. Hatta top kayılarında ve top çalmalarda onlardan daha iyiydik. Sorun zaten bütün turnuva boyunca hücum etmekte sıkıntı çeken takımın , hem turnuvanın ilerlemiş olması hem de ilk beş oyuncularının aldıkları sürelerin artmış olması nedeniyle iyice yorulmamızdı.
Türkiye-Litvanya Maçı İstatistikleri..
Ergin Ataman aslında milli takım formatına uygun bir koç. Onun bir oyuncuyu yaratmasını, geliştirmesini, büyütmesini bekleyemezsiniz. Hiçbir zaman genç veya gelecek vaadedebilecek bir oyuncu için risk almaz. Bunun yanında elindeki malzemeden maksimum verim almayı başarır. Bu takımla bundan daha iyisini yapabilecek bir koç olacağını sanmıyorum.
Milli takımlarda genelde takım en fazla 2 aylık sürede birlikte oluyorlar. Bu süre içinde de henüz olmamış bir oyuncunun süre ve sorumluluk alarak milli forma altında yıldız olmasını beklemenin gereksiz olduğu düşünelebilir. Ergin Ataman kendi klup takımlarında da , milli takımda da bu şekilde düşünüyor. Olmuş ve hazır oyuncularla oynayıp onlara mümkün olduğunca fazla süre veriyor. Burada klup takımlarıyla milli takımlar arasındaki bir fark nedeniyle sıkıntı oluyor. Klup takımlarında haftada en fazla iki maç yaparak bir şekilde az da olsa dinlenme vakti oluyor oyuncuların, ancak milli takımlarda turnuvalar çok sıkıştırılmış bir program içinde oynandığı için oyuncuların üzerine binen yük artıyor. Eğer bir sonraki turnuvada Ergin Ataman’ın elinde güvenebileceği daha çok sayıda oyuncu olursa takımın başarısı artabilir.
Ancak burada bizi başka bir tehlike bekliyor. Evet çok sağlam bir jenarasyon geliyor , çok kaliteli genç oyuncularımız var. Eğer bu oyuncular kendi takımlarında süre alıp yıldız seviyesine gelebilirlerse ,ki 5+1 yabancı kuralı ile bunun bir çok takımda pek mümkün olduğunu düşünmüyorum, o zaman işler kolay olacaktır Diğer ihtimalde Ergin Ataman bu gençlerin hiçbirini takıma monte edebilecek bir koç değil. Ne kadar beğenmesem de takımın başında Tanjevic tarzı bir koç olmaması durumunda gelecekte milli takımı çok da parlak günler beklemiyor.
Turnuvanın sonu bizim için geldi, ancak bu turdan itibaren çok güzel maçlar bizleri bekliyor olacak. Özellikle Madrid grubunun İspanya-Fransa ve Sırbistan-Brezilya maçları çok güzel geçecektir.
Tahminim İspanya-Sırbistan yarı finali arkasına herkesin beklediği İspanya-USA finali bizi basketbola doyuracaktır.
Basketbol dolu günler dileğiyle…